BİZİ HALK YAŞATIR
Kürt siyasi tutsakların verili yasalarla dahi çelişmeyen,
kadim sorunun çözümünde kilit öneme sahip meşru iki temel taleple 12 Eylül’de
başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemine, eylemin onu yakından
izleyenler açısından azaba dönüşmeye başladığı bir aşama olan 34. günde dahil
oldum. Söz konusu aşama, kilo kayıplarının bedende belirginleştiği tenlerin
saman kâğıdı rengine büründüğü,aurtların içe çöktüğü, göz çukurlarının
derinleştiği ancak anlam gücü, moral ve bilincin direnenler şahsında zirvede
seyrettiği bir zamana tekabül ediyor.
Aynı kısımda bir
arada bulunduğum 7 arkadaş ve daha sonra onların da eyleme başladığı 3
refakatçi arkadaşın aynı eylemde kesişen yaşam serüveni, açlık grevi eyleminin
yanı sıra, siyasal Kürt hareketinin sosyolojik yapısına dair iyi fikir veriyor;
Üniversiteden, köyden, şehirden gerillaya katılıp daha sonra tutuklanan
arkadaşlar var. BDP MYK üyesi ve Belediye Meclis Üyesi arkadaşlar var.
Kurumlardan, yürüyüşlerden, işinden, gücünden alınan arkadaşalar var.Yüreği
aynı sevdayla çarpan, faşizme, baskı ve sömürü sistemine karşı öfkeyle dolu
olan Kürt toplumunun her kesiminden insanlar var. Özcesi, demokratik ulus paradigmasının
eylemciler şahsında doğal olarak bedene bürünmeye başladığı, başarının belirgin
emarelerinin ortaya çıktığı bir yapı…
'Dijwar, Mahir ve Dr.
Cihan arkadaşlar artık sıvı alamıyorlar'
Bugün itibariyle arkadaşları 63’üncü günündeler, ben ise
açlık grevi eyleminin 31’inci günündeyim. Yani ben başlarken onların bulunduğu
yere yakın bir yerde, onlarsa kimisinin bedeninde belki artık onulmaz tahribatların
başladığı yerde. Dijwar, Mahir ve Dr. Cihan arkadaşlar artık sıvı alamıyorlar.
Dijvar 74 kilo ile başladığı eylemden şu an 59 kiloya düşmüş. Bize refakat eden
arkadaş doğal otoritesini kullanarak onlara nerdeyse zorla sıvı aldırıyor. “Bir
devrimci ölüme giderken bile, son ana kadar bilincini, duruşunu koruyabilmeli”
diyor.
53 kiloya düşen Dr.Cihan arkadaş biyolojik realiteye karşı
amansız dirense de duyma ve görme duyuları her geçen gün biraz daha zayıflıyor.
Kimi arkadaşta da sese karşı hassasiyet artıyor. Cihan Arkadaş, haberlerde geçen “çalışma”
sözcüğünü, “çatışma” olarak anlayıp.,“ Arkadaşlar çatışma olmuş” deyince
kısmımızın moral ve motivasyon kaynağı Pir Ali Arkadaş , “ Sağır duymaz
uydurur” deyiveriyor. Bunun üzerine ranzalarında uzanan arkadaşlardan da tonu
düşmüş kahkahalar çıkıyor.
Bu aralar, direnişçi her arkadaşın bedeni, biyolojik
hakikatle bilincin, erdemin ve metafiziğin kıyasıya cenge tutuştuğu bir
muharebe alanı. Bilinç kendi bedenine “Ele güne rüsva etme bizi” dese de söz
geçiremediği zamanlar çoğalıyor. Eylemin ilk dönemlerinde tüm arkadaşlar bir
arada her gün belli bir süre volta atarken ayakta kalanların sayısı giderek
azalıyor. Voltaya çıkanlar da çok geçmeden geri çekiliyor ve yalpalıyor.
Anlayacağınız bulunduğumuz kısmın havalandırma alanı tarihinin en sakin
günlerini yaşıyor. Özgür Heval, 24 basamaklı merdiveni çıkana kadar çaktırmadan
3 kez kestiriyor, mola veriyor, basamaklara çömeliyor. Tansiyonu düşen
bedeninin toparlanmasını bekliyor.
Yüzünde biriken iki aylık dağınık sakalıyla Kawa destanında
bir kahramanı andıran Mazlum (Tekdal) Arkadaş eylemimizin başından beri diplomasi
ayağını yürütüyordu. Malum Despotik Erdoğan Sultanlığına karşı en etkili
muhalefet yürüten bir siyasi partinin Merkez Yönetim Kurulunda yer alıyordu. Bu
aralar kendisi “Size öyle geliyordur” dese de performansında gözle görülür bir
düşüşvar. Ayakta kalamadığı için Avukat görüşlerine tekerlekli sandalyeyle
gitmesi icap ediyor. Ancak o durumda görünüp karizmaya helal getirmek
istemediğinden “ Arkadaşlar, ziyaretlere hep benim çıkmam şık olmaz” diyor.
Tabi anlaşılıyor!
‘Bilincim kapanırsa
sakın müdahale etmeyin…’
Mahir Heval –hani mahkeme hâkiminin karar gerekçesinde
‘’nasıl olsa açlık grevinde ölecek’’ deyip 16 yıl ceza verdiği- uzamış siyah
sakalı, kağıt beyazı yüzü, çalıya dönmüş civan bedenine rağmen durmadan eylem
kadar, eylemi izah etmeyi, dışarıya aktarmayı da misyonunun bir parçası
biliyor. Dışarıdan gelen memur, doktor yani herkese avazı yettiğince meramımızı
anlatır. Ancak o da artık konuşmakta zorlanıyor. Konuşurken sık sık yutkunuyor,
en son gelen doktora, ‘doktor vakti geliyor artık, olur da bilincim kapanırsa
sakın müdahale etmeyin’ diyor. Tıp etiğini, Hipokrat yeminini, ahlaki ve
vicdani sorumlulukları ve Malta Sözleşmesini bir güzel hatırlatıyor.
Yakından izleyen hiçbir doktorun bizi anlamadığını
sanmıyorum. Bölgeye ataması yeni yapılmış genç sağlık memurlarının biraz sohbet
ettikten sonra ilk tepkileri, yeni bir kıtayı bulmuş kaşiflerin tavrına
benziyor. Bu ülkenin yarısının bilinci manipüle edilmiş diğer yarısına nasıl
anlatıldığını canlı örnekleriyle görüyoruz. Aramızda, kendisiyle aynı fakülteyi
bitiren birinin olduğunu öğrenen batılı genç doktorun yüzüne ç öken hüzün
görünmeye değerdi.
Salih heval, grubumuzun en genci, en neşelisi ve en
uykucusudur. Zamansız dökülmeye başlayan saçlarına hayıflansa da belli etmemeye
çalışıyor. Erdoğan’ın provakatif ve sorumsuz açıklamaları karşısında hepimizden
çok o zorlanıyor. Başbakan eyleme dair ağzını her açtığında Salih Heval bir
cevap vermeye yeltenir, Ancak adabımızda üslupsuzluğun ve küfür etmenin
olmadığını öğrenmiştir. Genç olması, kendine güvenmesi hesabıyla ‘arkadaşlar
benden önce birinizin düşmesine katlanamam’ diyor.
Başuçlarımızdan
kitaplar yavaş yavaş çekiliyor…
Hükümetin eylemi manipüle edeceği ya da müdahale zemini yaratacağı
kaygısıyla eylemin 52’inci gününe kadar cezaevi idaresinin muayene ve ölçüm
alma isteklerini kabul etmedik. Ancak içinde Eş başkanlarımızın da bulunduğu
BDP Heyeti’nin cezaevi ziyareti esnasındaki yoğun çabaları sonucunda tansiyon,
nabız ve kilo ölçümlerine izin vermeye başladık. Açlık grevi eyleminin
ehemmiyeti ve doğru okunması yönündeki tüm arabuluculuk çabaları sonuçsuz kalan,
iktidarın şoven, despot çeperine toslayan BDP, nitekim mevcut durumda
bekleyerek eli ağzında olan ölüm haberleri karşısında sessiz kalınamayacağını
ifade ederek-bir süre önce sekiz milletvekili de dışarıda süresiz dönüşümsüz
açlık grevine başladı.
Bu arada tüm arkadaş yapısında baş gösteren yoğunlaşma ve
algı kaybı bariz bir biçimde fark edilebiliyor. Baş uçlarından, önce kuramsal- teorik kitaplar çekildi, sonra romanlar. Şu an gazetelerde de sadece
siyasal süreç ve eyleme ilişkin haberler okunabiliyor. Televizyonlar ise sadece
ana haber bültenlerinde açılıyor.
Bedenin damla damla
erimesini yaşayarak görüyoruz
Evet, sevgili okur. Sen bu yazıyı okuduğunda Mazlum, Dijwar,
Mahir ya da yan kısımda kalan Tayyip, Fırat, Ferhat veyahut ülkenin dört bir
yanındaki onlarca hapishanede direnen binlerce arkadaşımızdan biri ya da
birileri dilim varmaz ölümü söylemeye ama sağlıkla ilgili normal yaşama dönme
ihtimalini belirleyen kritik eşiği aşabilir. Bir bedenin tel tel dökülmesi,
damla damla erimesinin ne olduğunu yaşayarak görüyoruz. Onların faşist
sistemden bir beklentisi yok. Sistemin insafına terk edilmenin, ondan medet
ummanın ne anlama geldiğini onlar yeterince bilince çıkardıkları iktidarın iğrenç
doğası, ve yakın zindan geçmişinden, ‘hayata dönüş’ adı altında devlet eliyle
gerçekleştirilen katliamlardan gayet iyi biliyor, halkımızın da bunun
bilinciyle hareket etmesini istiyor. Halkımız onların eylemine sahip çıkıp
alanlara indikçe, despot sistemin üzerine gittikçe, ancak onları kurtarabiliriz. Onların yaşam
kaynağı da, suyu da, ekmeği de halkın
sahiplenmesi olacaktır. Sahiplenmek, despot sistemin rahatını kaçırmak,
değişime zorlamak her alandaki direniş saflarında yer almakla olur.
Halkımız ve önderliğinin özgürlüğü için canını en soylu
biçimde feda etmekten sakınmayan zindan direnişçilerinin yanında yer almak,
onlara, yaşamlarına sahip çıkmak tarihi, ahlaki ve politik bir görev olarak
önümüzde durmaktadır.
12.11.2012
Faysal SARIYILDIZ
Diyarbakır D Tipi Cezaevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder