24 Ekim 2013 Perşembe

TUTSAK VEKİL SARIYILDIZ: KELEPÇELİ TEDAVİYİ REDDEDİYORUM


Tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, kelepçeli olarak hastaneye götürülmek istenmesine tepki göstererek tedavi olmayı reddetti.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kelepçeli götürülmek istenmesine tepki göstererek, tedavi olmayı reddetti. Sarıyıldız, kelepçe takmayı reddettiği için hastaneye götürülmedi. Danışmanı aracılığı ile açıklamada bulunan Sarıyıldız, hastaneye götürüldüklerinde onur kırıcı uygulamalar ile karşı karşıya kaldıklarını ifade ederek, şunları kaydetti: "Hasta koltuğuna oturuncaya kadar ellerimiz kelepçeli, bir er de koluma başka bir kelepçeyle bağlı, sağımda, solumda, önümde uzman bir çavuşun emrindeki askerlerle tedaviye götürülüyoruz. Askeri yetkililere 'Ellerim zaten bağlı, ayrıca bir askeri bağlayarak rencide etmenize gerek yok. Milletvekiliyim, kaçacak değilim' dediğimde oldukça soğuk bir tavırla 'Benim için fark etmez, bana böyle emir verildi, ben de uygulayacağım' şeklinde cevaplar veriliyor. En son yine rahatsızlığım nedeniyle hastaneye gitmek istediğimde tekrar aynı uygulama ile karşılaşınca tedavi olmayı reddettim. Bel fıtığı, karaciğer, mide gibi rahatsızlıklarım da olmasına rağmen, şahsımızda halkımıza uygulamaya çalışılan söz konusu aşağılayıcı tutumlar nedeniyle hastaneye götürülmeyi artık reddediyorum."


Askerlerin siyasi tutsaklara yönelik yaklaşımının kişisel olarak ele alınamayacağına dikkat çeken Sarıyıldız, AKP iktidarından cesaret alan askerlerin ilgili mevzuatları bir kenara bırakıp, duyguları ile hareket edebildiğini ve bazı askerlerin yaklaşımlarında da düşmanca tavır gördüklerini aktardı.

24 Mayıs 2013 Cuma


DEVLETTEN TETİKÇİLER İÇİN 1 MİLYON 254 BİN TL MASRAF

Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın, '90'lı yıllarda işlenen cinayetlerin tetikçisi olan asker, polis ve itirafçıların avukat masraflarının devlet tarafından ödenmesi ile ilgili yasaya dair sunduğu soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin yanıt verdi. Ergin, "Söz konusu yönetmelik kapsamında Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 1 Milyon 91 Bin 554 TL, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 163 bin TL olmak üzere toplam 1 milyon 254 bin 554 TL avukatlık ücreti ödenmiştir” dedi.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın 26 Ocak 2008 tarihinde 26768 sayılı "Terörle mücadelede görev alan personelin, bu görevlerinin ifasından doğduğu iddia edilen suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda müdafi olarak belirlediği avukat veya avukatların ücretlerinin ödenme usul ve esasları" yasasına ilişkin verdiği yazılı soru önergesine Adalet Bakanlığı yanıt verdi. “Yönetmelik kapsamında 2008 yılından bu güne kadar avukatlara yapılan ödeme tutarı ne kadardır?” sorusuna Bakanlık, “Söz konusu yönetmelik kapsamında Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 1 Milyon 91 Bin 554 TL, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 163 bin TL olmak üzere toplam 1 Milyon 254 Bin 554 TL avukatlık ücreti ödenmiştir” diye yanıt verdi.

Sarıyıldız’ın, "sanığın yararlandığı haktan mağdurun yararlanamıyor olmasının" silahların eşitliği ilkesine aykırı olup olmadığı sorusuna Bakan Ergin, “Terörle etkin şekilde mücadele eden kamu görevlilerinin hukuksal çıkarlarını korumak amacıyla 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 15’nci maddesi ile anılan Kanun hükmüne dayanılarak çıkartılan ilgili Yönetmelik hükümleri uyarınca şüpheli/ sanık kamu görevlilerine getirilen hukuki yardım müessesesinin kamu yararı ilkesine aykırılık teşkil etmeyeceği zira terörle mücadelede görev veren veya bu görevi ifa eden kamu görevlilerinin terör örgütlerinin açık hedefi haline gelmesi dolayısıyla 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 20’nci maddesi kapsamında koruma tedbirlerinden de yararlandıkları göz önüne alındığında, soruşturma/kovuşturma avukatların ücretlerinin ödenmesine ilişkin esas ve usuller, Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir” diye belirtti.

94 personele dava

Adalet Bakanlığı yargılanan güvenlik güçleri hakkında verdiği yanıtta ise taksirle ölüme ve yaralanmaya sebep olmak, kasten ev yakmak, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek, adam öldürmeye azmettirmek, kasten öldürmek, işkence yapmak ve işkence sonucu ölüme sebebiyet vermek, ihmali davranışla adam öldürmek suçları iddiasıyla 53 Jandarma Genel Komutanlığı personeli ile, kasten öldürmek, görevini kötüye kullanmak ve işkence suçları iddiasıyla da 41 Emniyet Genel Müdürlüğü personeli hakkında dava açıldığını bildirdi.

JİTEM grup komutanının masrafları da devletten

Şırnak'ın Cizre ilçesinde 1993-95 yılları arasında işlenen 52 faili meçhul cinayet ile ilgili "Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak", "Adam öldürmeye azmettirmek" ve "Adam öldürmek'' suçlarından halen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 9 kez ağırlaştırılmış müebbet istemi ile yargılanan JİTEM Grup Komutanı Albay Cemal Temizöz ve diğer sanıkların da söz konusu yasaya göre avukat paraları devlet tarafından ödeniyor.

8 Mayıs 2013 Çarşamba


Sarıyıldız, FEM Dershanesi'nin eski kitaplarının SYDV’ye satılışını sordu
ANKARA- Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Cizre’de FEM Dershanesi’nin süresi geçmiş ve kullanılma özelliğini kaybetmiş sınava hazırlık kitaplarının, komisyon ve duyuru yapılamadan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na satılmasını Milli Eğitim Bakanına sordu.
Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde FEM Dershanesi’nin süresi geçmiş ve kullanılma özelliğini kaybetmiş sınava hazırlık kitaplarının, komisyon ve duyuru yapılamadan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na (SYDV) satılmasını Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya sordu.
Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile verdiği soru önergesinde atıl durumda olan kitapların Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı bütçesinden 15 bin TL karşılığı satın alındığını ve satın alınan bu kitapların ilçedeki liselere eğitim yardımı adı altında dağıtıldığına dikkat çekti. Sarıyıldız, Bakan Avcı’ya yanıtlaması talebi ile şu soruları sordu:
“Özel bir dershaneye ait eski ve atıl durumdaki kitapların maliyetinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı bütçesinden hiçbir komisyon kurulmadan karşılandığı yönündeki iddianın doğruluğu nedir? “Söz konusu iddia doğru ise 15 bin TL karşılığında özel bir dershaneden satın alınan kitapların liselere dağıtılmasındaki amaçlanan kamu yararı nedir? Daha önceki yıllarda da ilçede bulunan liselere dağıtılması amacı ile özel dershanelerden ders kitapları satın alınmış mıdır? Satın alınmış ise hangi dershanelerden, ne kadar maliyet ile temin edilmiştir?”



6 Mayıs 2013 Pazartesi

SARIYILDIZ, BAŞBAKAN'A SORDU: ŞIRNAK KATLİAMI İÇİN ÖZÜR DİLEMEYİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

1994 yılında 41 kişinin katledildiği Kuşkonar ve Koçağıllı katliamlarını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a soran tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, "Kürt coğrafyasında yaşanan bu ve diğer katliamlar ile ilgili Toplumsal Yüzleşme ve Hakikatlerin Araştırma Komisyonu kurmayı düşünüyor musunuz? Devlet adına katledilen köylülerin yakınlarından özür dilemeyi düşünüyor musunuz?" diye belirtti

 Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 26 Mart 1994 tarihinde TSK'ye ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu katledilen 41 yurttaşın ölümünü Başbakan Erdoğan'a sordu. Sarıyıldız, BDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken aracılığı ile verdiği soru önergesinde, Kürtlerin demokratik hak ve taleplerinin inkârı, 12 Eylül 1980 darbesinin ortaya çıkardığı baskı ve sindirme politikaları neticesinde giderek büyüyen PKK hareketinin 1990'lı yılların başı ile beraber kitlesel bir desteği de arkasına aldığını belirtti. Devletin, bu desteğin önünü kesmek için Kürt illerinde 1990'lı yıllardan itibaren sivil halka karşı sistematik bir yıldırma ve bastırma politikası geliştirdiğini hatırlatan Sarıyıldız, yürütülen savaş konsepti sonucunda binlerce kişinin hayatını kaybettiğini, milyonlarca kişinin de yerinden yurdundan edildiğini belirtti.

'En korkunç olanı toplu ölümler'

Şırnak merkez ve ilçelerinde de yoğun çatışmaların yaşandığı 90'lı yıllarda yüzlerce insanın öldürüldüğünü, zorla kaybettirildiği ve failli meçhul cinayetlere kurban gittiğini aktaran Sarıyıldız, "En korkunç olanı ise toplu ölümler, toplu kaybedilmeler ve toplu infazlardı. Aynı aileden çok sayıda kişi bir anda atılan bir bomba ya da tesadüfen binilen bir arabadan çıkarılarak kaybedildi. Öyle ki, baba-oğul, ağabey-kardeş, amca çocukları-hala çocuklarının ortak kaderleri olan ölümlerden dolayı birçok aile sadece bir kişinin değil, yakınlarından birkaç kişinin yassını tutmak zorunda kaldı" diye kaydetti. "Şırnak'ın Kuşkonar ve Koçağıllı köylerinde de 26 Mart 1994 tarihinde askeri uçakların gerçekleştirdiği bombardımanda beşikteki bebekler, çocuklar ve hamile kadınların da aralarında bulunduğu 41 kişinin katledildiğini belirten Sarıyıldız, önergede şunlara dikkat çekti: "Hava saldırısına günlerce sessiz kalan dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, katliamın uluslararası basında da yer almasından sonra yaptığı açıklamada saldırıyı doğrulamış; ancak bombalamanın bilinçli şekilde yapılmadığını belirterek, savaş uçaklarına takılan bombaların kayışlarının 'gevşemesi' sonucu bombaların köyün üzerine düştüğünü açıklamıştı. Dönemin iktidarı ve medyası yaşanan katliamdan sorumlu olarak uzun süre PKK'yi göstermişti. Basına yansıyan haberlere göre, Ulaştırma Bakanlığı, Avukat Tahir Elçi'nin talebi üzerine Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü'nden, 26 Mart 1994 tarihli uçuş kayıtlarını istedi. Alınan yanıtta ise , 'Kuşkonar ve Koçağıllı köylerinin bulunduğu noktada (10 NM-18.55 KM) Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 2 uçuş icra edildiği tespit edilmiştir' denildi."

'Özür dilemeyi düşünüyor musunuz?'

Sarıyıldız, Erdoğan'a yanıtlaması talebi ile şu soruları yöneltti: "TSK'ye ait askeri uçakların bombardımanı ile katledilen 41 sivil yurttaşın failleri neden hala bilinmemektedir? Soruşturmanın zamana yayılması ve örtbas edilmesi ile ilgili dönemin yetkilileri ve hükümetinizin bir talimatı olmuş mudur? 41 sivil yurttaşın katledilmesi esnasında savaş uçakları ya da helikopterlerde görev yapan, operasyon kararı veren ve bombalamayı gerçekleştiren kişiler hakkında soruşturma açılmış mıdır? Bu kişilerin soruşturma aşamasında ifadelerine başvurulmuş mudur? Başvurulmuşsa, ifadeler nelerdir? Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, savaş uçaklarına takılan bombaların kayışlarının 'gevşemesi' sonucu bombaların köyün üzerine düştüğünü açıklamıştı. Bu açıklama katliamın sorumluluğunun kimde olduğunu açıkça göstermemekte midir? Dönemin Başbakanı, Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı'nın ifadelerine başvurmayı düşünüyor musunuz? Bu kişiler hakkında herhangi bir inceleme ya da soruşturma başlatılmış mıdır? Ulaştırma Bakanlığı'nın verdiği son bilgi ve Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş'in geçmişteki açıklamaları katliamın askeri uçak ya da helikopterler tarafından yapıldığını göstermektedir. Yaşanan katliamdan ötürü devlet adına katledilen köylülerin yakınlarından özür dilemeyi düşünüyor musunuz? Kürt coğrafyasında yaşanan bu ve diğer katliamlar ile ilgili Toplumsal Yüzleşme ve Hakikatlerin Araştırma Komisyonu kurmayı düşünüyor musunuz?"

5 Mayıs 2013 Pazar


Sarıyıldız, 75 yaşındaki hasta tutuklunun tahliyesini istedi
ANKARA-Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 22 yıldır cezaevinde olan ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan 75 yaşındaki hasta tutuklunun durumunu Meclis’e taşıdı. Konu hakkında Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e yazılı soru önergesi veren Sarıyıldız, “75 yaşındaki Hasan Aslan’ın tahliye edilmesi ve yaşamının son yıllarını ailesinin yanında geçirmesi için herhangi bir girişiminiz olacak mı?” diye sordu.
ü
Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 22 yıldır cezaevinde olan 75 yaşındaki hasta tutuklu Hasan Aslan’ın durumunu Meclis’e taşıdı. BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e yazılı soru önergesi veren Sarıyıldız, İnsan Hakları Derneği’nin neticelendirdiği çalışmaya göre Türkiye’nin farklı illerindeki cezaevlerinde toplam 230 ağır hastanın bulunduğunu belirtti. Hasta tutuklulardan 108'inin biran önce serbest bırakılması gerektiğini ifade eden Sarıyıldız, “181 hastanın da ciddi koşullarda tedavisinin yapılması gerekiyor. Uluslararası standartlara göre, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere sunulan sağlık hizmetinin, cezaevi dışındaki şartları ile eşit olması gerektiği belirtilmektedir. Yurttaşların cezaevlerinde olması, en temek hak olan yaşam ve sağlık hakkının elinden alınması anlamına gelmemelidir. Ancak Türkiye’de cezaevlerindeki mahpuslar yaşadıkları sağlık sorunları konusunda sevk ve tedavi işlemlerinde ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Ayrıca cezaevi koşulları hasta tutukluların yaşamını fiziki ve psikoloji açıdan olumsuz olarak etkilediğinden,  hastalıklar zaman ile ölümcül bir safhaya ulaşıyor. 3. Yargı Paketi’nde “6411 sayılı kanun” ile hasta mahpusların durumuna yönelik bazı değişiklik yapıldı. Ancak bürokratik engellerden ötürü ağır durumdaki hasta tutuklular halen cezaevlerinde tutulmaktadır” diye belirtti.
‘Aslan ihtiyaçlarını karşılayamaz durumda’
Durumu ağır olan yüzlerce hasta tutukludan birinin de Ordu E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan 4 Kasım 1938 doğumlu Şırnak’ın İdil nüfusuna kayıtlı Hasan Aslan isimli tutsak olduğuna dikkat çeken Sarıyıldız,  3 Mart 1992 tarihinde PKK davasından yargılanan Hasan Aslan’ın dönemin Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin verdiği karar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığını hatırlattı. Aslan’ın cezasının 36 yıla çevrildiğini dile getiren Sarıyıldız, önergede şunları kaydetti: “Gerçek yaşı 85 olan Aslan’ın kimlikteki yaşı 75 olarak gösterilmektedir.  Gerçek yaşının ortaya çıkması için kemik testi isteyen Aslan’ın bu talebi ilgili yetkililerce yerine getirilmemiştir. Sırasıyla Diyarbakır, Ceyhan, Midyat ve Ordu cezaevlerinde kalan Aslan’ın KOAH hastalığı bulunmaktadır.  Yaşadığı sağlık problemleri ve ilerlemiş yaşından ötürü Aslan, nefes darlığı, astım, mide rahatsızlığı, göz rahatsızlığı, iltihaplı romatizma, ayak ve dizlerde şişkinlik, şiddetli ağrılar gibi ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır. Aslan, oda arkadaşlarımın yardımı olmadan hiçbir ihtiyacını karşılayamayacak durumdadır.  Aslan’ın elbiselerinin giydirilmesinden, traşına kadar tüm ihtiyaçları oda arkadaşları tarafından giderilmektedir”.
 ‘3. Yargı paketi ile kaç hasta tutuklu tahliye edildi?’
Sarıyıldız, Bakan Ergin’e yanıtlaması talebi ile şu soruları sordu: “2002 ile 2013 yılları arasında cezaevinde yaşamını yitiren hasta tutuklu sayısı kaçtır? 2013 yılı itibariyle cezaevinde kaç hasta tutuklu bulunmaktadır? Bunlardan kaçının durumu ağırdır?  Cezaevlerinde 70 yaş ve üstü kaç tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu yaş üstündeki kaç hasta tutuklu cezaevinde tutulmaktadır? 3. Yargı paketi kapsamında kaç hasta tutuklu tahliye edildi? Gerçek yaşı 85 olan ancak nüfus cüzdanındaki yaşı 75 olan hasta hükümlü Hasan Aslan neden 3. Yargı kapsamında tahliye edilmemektedir? Hasan Aslan’ın uzman doktorlarca tespit edilmiş hastalıkları nelerdir? Hastalığının tedavisi için hangi hastanelerde, ne tür bir tedavi görmüştür? Aslan’ın şu an herhangi bir sağlık kuruluşunda tedavisi yapılmakta mıdır? 75 yaşındaki Hasan Aslan’ın tahliye edilmesi ve yaşamının son yıllarını ailesinin yanında geçirmesi için herhangi bir girişiminiz olacak mı? İnsan Hakları Derneği’nin raporunda belirttiği 230 ağır hasta tutsağın tahliye edilmesi için herhangi bir çalışma gündeminizde midir?”


9 Nisan 2013 Salı


Sarıyıldız'dan katledilen 46 köylü için araştırma önergesi
ANKARA-Tutuklu BDP Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Şırnak’a bağlı Kuşkonar, Koçağıllı ve Çağlayan köylerinde TSK’ye ait uçakların bombardımanı ile katledilen 46 kişinin faillerinin ortaya çıkarılması için Meclis’i göreve çağırdı. Sarıyıldız, '90’lı yıllardaki karanlık olayların aydınlatılması için özel yetkilere sahip parlamento içi ya da parlamento dışı bir komisyonun kurulması gerektiğine dikkat çekti.
Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığıyla verdiği araştırma önergesinde Şırnak’a bağlı Kuşkonar, Koçağıllı ve Çağlayan köylerinde TSK’ye ait uçakların bombardımanı ile katledilen 46 kişinin faillerinin ortaya çıkarılması ve '90’lı yıllarda “Terörle mücadele” adı altında yapılan insanlık dışı uygulamaların ve sorumluların yargılanmasını istedi.
'KÜRTLER HEP YAS TUTMAK ZORUNDA KALDI'
Sarıyıldız, şunları kaydetti: "Kürtlerin demokratik hak ve taleplerinin inkârı, 12 Eylül 1980 darbesinin ortaya çıkardığı baskı ve sindirme politikaları neticesinde giderek büyüyen Silahlı Kürt hareketi (PKK) 1990’lı yılların başı ile beraber kitlesel bir desteği de arkasına aldığını dile getirerek, “ Devlet, bu desteğin önünü kesmek için Kürt illerinde 1990’lı yıllardan itibaren sivil halka karşı sistematik bir yıldırma ve bastırma politikası geliştirdi. Yürütülen savaş konsepti sonucunda binlerce kişi hayatını kaybederken milyonlarca insan da yerinden yurdundan edildi. Şırnak merkez ve ilçelerinde de yoğun çatışmaların yaşandığı '90’lı yıllarda yüzlerce insan ya öldürüldü, ya kaybedildi ya da failli meçhul cinayete kurban gitti. En korkunç olanı ise toplu ölümler, toplu kaybedilmeler ve toplu infazlardı. Aynı aileden çok sayıda kişi bir anda atılan bir bomba, ya da tesadüfen binilen bir arabadan çıkarılarak kaybedildi. Öyle ki baba-oğlu, ağabey-kardeş, amca çocukları-hala çocuklarının ortak kaderleri olan ölümlerden dolayı birçok aile sadece bir kişinin değil, yakınlarından birkaç kişinin yassını tutmak zorunda kaldı” diye belirtti."
'DÜN KAYIŞLAR GEVŞEDİ, BUGÜN DE YANLIŞ İSTİHBARAT!'
28 Mart 2011 tarihinde Şırnak’ın Uludere İlçesi’ne bağlı Roboskî (Ortasu) köyünde TSK'ye ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 34 yurttaşın katledilmesinin Şırnak halkının yaşadığı katliam halkalarının sadece sonuncusu olduğunu vurgulayan Sarıyıldız, "gökten ateş ve ölümün yağdığı yıllar" olarak tarif edilen 1990’lı yıllarda Şırnak’a bağlı üç köye yönelik yapılan uçak bombardımanı sonucu 45 köylü katledildiğini hatırlattı. Katledilen 45 köylünün Roboski Katliamı’ndakinden farklı olarak sınırda değil evlerine düşen tonlarca kilo ağırlıktaki kazanlar ile yaşamını yitirdiğine dikkat çeken Sarıyıldız, önergesinde, yaşananları şöyle özetledi:
"1993 yılında Çağlayan Köyü TSK’ye ait uçaklar tarafından bombalandı. Bombardıman sonucu Germe ailesinin evi uçaklardan atılan kazan mermilerinin hedefi oldu. 8 kazan mermisinin isabet ettiği evde Ahmet Germe, hamile olan Leyla Germe, Selamet Germe ve 1 yaşındaki kızı Dilxaz katledildi. Şırnak’ın Koçağıllı Köyü’nde de 26 Mart 1994 tarihinde askeri uçakların gerçekleştirdiği bombardımanda beşikteki bebekler, çocuklar ve hamile kadınların aralarında bulunduğu 15 kişi yaşamını yitirdi. Aynı gün (26 Mart 1994) sabah saatlerinde bir köy daha bombalanmıştı o da Şırnak merkeze bağlı Kuşkonar Köyü idi. Olayların ardından resmi yetkililer bombardımanı PKK'nin yaptığını öne sürerken, köylüler ise askeri uçak ve helikopterlerin köyleri bombaladığını belirtti. Köylülerin anlatımına göre 4 jet Siirt tarafından gelerek köyün üzerinden geçti. Jetler köyün üzerinden geçtikten sonra geri döndüler, geri döndüklerinde köyü bombalamaya başladı. Bombardıman sonucu 26 yurttaş katledildi. Hava saldırısına günlerce sessiz kalan dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in, katliamın uluslararası basında da yer almasından sonra yaptığı açıklamada saldırıyı doğrulamış ancak bombalamanın bilinçli şekilde yapılmadığını belirterek, savaş uçaklarına takılan bombaların kayışlarının 'gevşemesi' sonucu bombaların köyün üzerine düştüğünü açıklamıştı. Doğan Güreş, aynı saatlerde uçaklarının bomba kayışlarının iki köy üzerinde ayrı ayrı nasıl gevşediği konusunda ise açıklama yapmamıştı. Sivil Kürtlerin katledilmesi 19 yıl önce 'bomba kayışları gevşedi, bomba düştü' diye açıklanırken, bugün de Genelkurmay Başkanlığı Roboski’de kaçak mazot getirmeye giden grubun PKK’li olduğu şüphesiyle bombalandığını açıklıyor. Diyarbakır) ve Şırnak’ta açılan davalardan sonuç alınamaması üzerine dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderildi”.
'TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN...'
Şırnak’ta aralarında çocuk ve hamile kadınların da olduğu 45 yurttaşın katledilmesinden sorumlu olanların hesap vermesi ve yargılanmasının adaletin tecelli etmesi için önemli olduğunu belirten Sarıyıldız, “ Ancak sadece bu olay ile ilgili faillerin yargılanması toplumsal vicdanı rahatlatmayacaktır. Bu katliamları ve zulüm üzerine inşa edilen sistemin yargılanması toplumsal barışın tesisi için gereklidir. Sonuç itibari ile bu insanlık dışı uygulamaları gerçekleştirenler belli bir siyasi erke dayanarak ve bir emir komuta zinciri içerisinde bu katliamları yerine getirmiştir" dedi.
Dönemin Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Halis Burhan’ın da içerisinde yer aldığı yönetimin yaptıklarının bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılmasının, Kürt sorununa dair başlatılan diyalog ve müzakere sürecine de katkı sunacağını ifade eden Sarıyıldız, "Hakikatin tahrifini önlemek ve Kürtler de bir yıkıma neden olan 1990’lı yıllardaki karanlık olayların aydınlatılması için özel yetkilere sahip parlamento içi ya da parlamento dışı bir komisyonun kurulması hakikat sürecin işlemesinde etkili olacağı aşikârdır. Kurulacak olan bu komisyon 45 köylünün katledilmesi gibi insanlık dışı uygulamalar olarak nitelendirilen binlerce vakayı ortaya koyabilir ve bu katliamların bir daha yaşanmaması için bir politik iklim yaratabilir. Ayrıca faili meçhul cinayetlerin, toplum katliam ve infazların ve kaçırılmaların 'insanlığa karşı suç' kapsamında değerlendirilmesi zaman aşımı kuralını geçersiz kılacaktır” dedi.


2 Nisan 2013 Salı


Sarıyıldız, Roboskili ailelerin tehdit edilmesini Meclis’e taşıdı


ANKARA-Gülyazı Tugay Komutanlığı’nda Roboskili ailelerin tehdit edildiği yönündeki iddiaları Meclis gündemine taşıyan  Tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, İçişleri Bakanı Muammer Güler’e “Tugay Komutanlığına çağrılan ailelere,  çocukların askerlere taş attığı ile eyleme katıldıkları yönünde bir belge imzalatılmak istendiği doğru mudur?  diye sordu.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız,Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun kabul ettiği Uludere Alt Komisyonu raporunu protesto eden ailelerin askerler tarafından tehdit edildiği yönündeki iddiayı Meclis gündemine taşıdı. Sarıyıldız, BDP Grup Bakanvekili İdris Baluken aracılığıyla verdiği soru önergesini İçişleri Bakanı Muammer Güler’den ,  Anayasa’nın 98. ve İç Tüzüğün 99. Maddeleri gereceğince yazılı yanıtlamasını talep etti. Sarıyıldız, Roboski katliamı ile Türkiye'de toplumsal açıdan büyük bir kırılma noktasının oluşmasına neden olduğunu aktardı. Başta Kürt halkı olmak üzere insanlık camiasının hafızası ve duygu dünyasında asla unutulmayacak olan Roboski Katliamı’nda, çocuklarının katledilmesinde sorumluluğu olanların ortaya çıkarılmaması ve cezalandırılmaması Roboskili ailelerin adalete olan güvenlerini sarstığını ifade eden Sarıyıldız, “TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun Roboski Katliamı ile ilgili Alt Komisyon tarafından hazırlanan raporu kabul etmesi başta Roboskili aileler olmak üzere duyarlı bütün kamuoyunun tepkisine sebep olmuştur” diye belirtti.

Roboski'de, katliamın 65’inci haftasında, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun kabul ettiği Uludere Alt Komisyonu raporunu, mezarlıkta protesto eden ailelere asker ve korucuların müdahalede bulunduğuna dikkat çeken Sarıyıldız, şu ifadede bulundu: “Ardından ise köyün gençleri akşam saatlerinde tekrar bir araya gelerek köy meydanından Gülyazı Tugayı'na kadar yürüyüş gerçekleştirerek kararı protesto etti. Asker ve kimi korucuların yürüyüşe müdahale etmesiyle arbede yaşandıktan sonra gençler eylemini sonlandırmıştı.Basına yanıysan haberlere göre yaşanan olaydan bir gün sonra yürüyüşe katılan 4 gencin ailesinin Gülyazı Tugay Komutanlığı'na çağrılarak, çocukların askerlere taş attığı ile eyleme katıldıkları yönünde bir belge imzalatılmak istenildiği iddia edilmektedir.  Tugay Komutanlığındaki bir askeri yetkinin ailelere "Birşey olmayacak siz imzalayın. Bir daha çocuğunuzu bu tür şeylere göndermeyin" yönünde tehdit ettiği ileri sürülen görüşmede, koruculara ise "Siz neden müdahale etmediniz. Bundan sonra bu tür şeylere müdahale edeceksiniz" denildiği belirtilmektedir.”

'Ailelerin adalet mücadelesinin önümü kesilmek isteniyor?'

Sarıyıldız, Bakan Güler’e yanıtlaması talebi ile şu soruları sordu: Roboski Katliamı’nda yaşamını yitiren ailelerden bazılarınınGülyazı Tugay Komutanlığı’na çağrılarak tehdit edildikleri iddiası doğru mudur? Doğru ise aileleri tehdit eden askeri yetkililer hakkında Bakanlığınız tarafından herhangi bir inceleme ya da soruşturma başlatılmış mıdır?

Tugay Komutanlığına çağrılan ailelere,  çocukların askerlere taş attığı ile eyleme katıldıkları yönünde bir belge imzalatılmak istendiği doğru mudur? İddia edilen bu tür tehditler ile ailelerin hak ve adalet mücadelesinin önümü kesilmek isteniyor?  Katliamda yaşamını yitirenleri kendi evlatlarını ve kardeşlerini anmaları en doğal hak değil midir? Aynı şekilde Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun kabul ettiği Uludere Alt Komisyonu raporunu demokratik bir çerçevede protesto eden ailelere güvenlik güçlerinin müdahale etmesi hangi yasal gerekçeye dayanmaktadır? Aradan geçen 1 yıl 3 aylık süre zarfına rağmen Bakanlığınız tarafından katliamın faillerinin açığa çıkarılması konusunda herhangi bir gelişme kaydedilmiş midir?

1 Nisan 2013 Pazartesi

Sarıyıldız, Güçlükonak kayıplarını Bakan Güler'e sordu

Tutuklu BDP'li Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Güçlükonak'ta 1994 yılında gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan Benişto Öner ve Hacı Ahmet isimli yurttaşların akıbetini İçişleri Bakanı Muammer Güler'e sordu.

Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Güçlükonak'ta 1994 yılında gözaltına alındıktan sonra bir daha kendilerinden haber alınamayan Benişto Öner ve Hacı Ahmet isimli yurttaşların akıbetini İçişleri Bakanı Muammer Güler'e sordu. BDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken aracılığı ile yazılı soru önergesi veren Sarıyıldız, Kürt sorununun geçtiğimiz son yüzyılın ve günümüzün en büyük sorunlarından biri olmaya devam ettiğini ifade etti. Sarıyıldız, Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollar ile çözmek yerine savaşı ve güvenlikçi konsepti tercih eden iktidarların politikaları sonucunda, 1990'lı yıllarda Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölge illeri başta olmak üzere Türkiye genelinde binlerce kişinin ya faili meçhul cinayete kurban gittiğini ya da bir daha kendilerinden haber alınamadığını kaydetti.

'Şırnak'ta insan yaşamı hiçe sayıldı'

Savaşın en yoğun yaşandığı Şırnak'ta bu süreç içerisinde büyük bir toplumsal yıkım yaşanırken, insan hakları ihlali ve insanlık dışı uygulamaları ile kentin adının "Şırnak Cumhuriyeti" olarak anıldığını vurgulayan Sarıyıldız, önergesinde şunları kaydetti: "İnsan yaşamının hiçe sayıldığı Şırnak'ta, yaşanan acı olaylardan biri de 1994 yılında gerçekleşti. Şırnak'ın Güçlükonak ilçesine bağlı Koçtepe (Xeste) köyünde 1994 yılında Benişto Öner, Ömer Aksu ve Ahmet isimli bir kişi PKK'ye 'yardım' ettikleri gerekçesi ile askerler tarafından gözaltına alındı. Güçlükonak ilçesinde korucubaşı olan Bahattin Aktuğ'un girişimleri sonucu gözaltına alınanlardan Ömer Aksu serbest bırakıldı. Görgü tanıklarının da ifadesine göre Güçlükonak Karakol Komutanlığı'na götürüldüğü tespit edilen 3 kişiden Benişto Öner ve Ahmet isimli kişiden 19 yıldır haber alınamamaktadır. Benişto Öner'in eşi Hayriye Öner, olaydan yarım saat sonra eşinin akıbetini öğrenmek için gittiği karakolda askeri yetkililerin 'sen git biz göndereceğiz' yanıtı ile karşılaşmıştır. Sonraki günlerde kendisinden hiçbir haber alınamayan Benişto Öner'in ailesi defalarca karakola gitmesine rağmen herhangi bir sonuç elde edememiştir. Benişto Öner'in evden götürülmesinden bir kaç gün sonra kızı Seyran Öner de 'yardım yataklık' suçlamasıyla gözaltına alınarak babasının götürüldüğü Güçlükonak Karakolu'na götürüldü. Seyran Öner karakolda babasının eşyalarını ve kimliğini gördüğünü aktarmaktadır. Seyran Öner, ayrıca babasının kaybedildiği karakolda işkenceye maruz kaldığını aile üyeleri ile paylaşmıştır. 31 Mart 2013 tarihinde Dicle Haber Ajansı'na konuşan Benişto Öner'in kızı Aycan Öner'in İzmir'de temizlik için gittiği evlerden birinde babasının kaybedildiği Güçlükonak Karakol Komutanı Yavuz isimli kişi ile karşılaştığını ifade etmiştir. Öner'in kendisinin Şırnaklı olduğunu tanıtmasının ardından Yavuz isimli kişi, konuşma arasında Benişto Öner'in kaybedildiği olayı şu sözler ile anlattığı belirtilmektedir: 'O dönem orada komutandım. Karakola 3 kişiyi getirdiler isimleri sarı Ömer, Benişto Öner ve Ahmet hoca idi. Sarı Ömer'i Bahattin kurtardı. Diğer 2 kişiyi öldürüp bir yere attılar.'"

'Katliamın itirafıdır'

Karakol Komutanı olan Yavuz isimli kişinin bu ifadelerinin Benişto Öner ve Ahmet isimli kişinin karakolda katledildiğinin açık bir itirafı olduğuna işaret eden Sarıyıldız, katillerin halk arasında dolaştığını belirterek, Bakan Güler'e yanıtlaması talebi ile şu soruları sordu: "Bakanlığınız tarafından Benişto Öner ve Ahmet isimli kişinin katledildiğini doğrulayan Karakol Komutanı Yavuz isimli kişi ve dönemin mülki amirlerinin ifadesi alınmış mıdır? Bu kişi hakkında herhangi bir inceleme ya da soruşturma başlatılmış mıdır? Olay hakkında Öner ailesinin bilgisine başvurulmuş mudur? Karakolda katledildiği belirtilen 2 köylü için daha önceden yürütülen bir soruşturma ya da yargılama mevcut mudur? Şırnak'ta 1990 ile 2013 yılları arasında kaybedilen ve faili meçhul cinayetlere kurban giden yurttaşların sayısı kaçtır? Bu yıllar arasında yaşanan bu insanlık dışı vakalara karşı kaç güvenlik görevlisi hakkında soruşturma ya da inceleme başlatılmıştır? Bölgede işlenen binlerce faili meçhul cinayeti ile ilgili yürütülen soruşturma ve davalar zaman aşımı tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Kürtler için bir yıkım süreci olan 90'lı yıllarda işlenen cinayetler ile ilgili kapsamlı bir inceleme ve araştırma yapmayı düşünmekte misiniz?" 

27 Mart 2013 Çarşamba


Sarıyıldız, Şırnak’taki aşı skandalını Sağlık Bakanı’na sordu

ANKARA- Şırnak ve ilçelerinde tarihi geçmiş aşıların yurttaşlara uygulanmasını eleştirerek, konu hakkında Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na yazılı soru önergesi sundu.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Şırnak merkez ve ilçelerinde tarihi geçmiş aşıların yurttaşlara dağıtıldığını sayfasına taşıyan Dicle Haber Ajansı’nın haberinin ardından konuyu Meclis gündemine taşıdı. Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvkili İdris Baluken aracılığı ile Sağlık Bakanı Mehmet Müeezinoğlu’na verdiği yazılı soru önergesinde sağlık politikalarını eleştirdi.
Şırnak İl Halk Sağlığı Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi tarafından gönderilen ve bir gün sonra ise son kullanma tarihi biten aşılar, birçok noktada yurttaşlara uygulandığını ifade eden Sarıyıldız, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’na şu soruları sordu  “ Bakanlığınız, son kullanma tarihini doldurmuş aşıları dağıtan Şırnak İl Halk Sağlığı Merkezi Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi yetkileri hakkında herhangi bir soruşturma başlatmış mıdır?  4 Mart günü Şırnak merkez ve ilçelerinde dağıtılan karma aşı kaç adettir?  Bunlardan kaçının son kullanma tarihi dolmuştur?  Şırnak İl Halk Sağlığı Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi tarafından gönderilen ve bir gün sonra ise son kullanma tarihi biten aşılar hangi sağlık merkezlerinde yurttaşlara uygulandı?  Son kullanma tarihi geçen aşıların yurttaşlara uygulanması insan vücudunda hangi sağlık sorunlarına neden olmaktadır? Aynı karma aşının ikinci kez yurttaşlara uygulanması durumu söz konusu mu? İkinci kez uygulanması durumunda ne gibi sağlık sorunları ortaya çıkar?”

26 Mart 2013 Salı


Tutuklu vekil Sarıyıldız'ın da yargılandığı davada karar çıkmadı

 Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın da aralarında bulunduğu ve 12 kişinin yargılandığı davada karar çıkması beklenirken, mahkeme heyeti duruşmayı, 3 Nisan tarihine erteledi.

41'i tutuklu 55 Kürt siyasetçinin yargılandığı ve 3 Ocak'ta karar duruşması görülen Şırnak KCK davasına raporlu oldukları gerekçesiyle BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın da aralarında olduğu 12 kişi katılmamış ve dosyaları ayrılmıştı. 12 kişinin yargılandığı davanın duruşmasına Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmaya; BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın da aralarında bulunduğu 6 kişi ve avukatları katıldı. Duruşmaya Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'nden Bedirhan Osal ve Necmettin Delier ise, telekonferans yöntemiyle katıldı.


‘Sürecin Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya barış getirmesini diliyorum’

Duruşmada savunma yapan Sarıyıldız, Türkiye'de yaşanan sürece ilişkin değerlendirmede bulunarak, "Sizin de bildiğiniz gibi Türkiye'de yeni bir süreç başladı. Bu sürecin Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu'ya barış getirmesini diliyorum. Mahkemeler karar alırken, bu süreci göz önünde bulundurmalıdır. Daha önceki mahkemelerin duruşu politikti. Olayları politik bir bakış açısıyla yorumluyorlardı. Benimle ilgili olan iddialardan bazılarına cevap vermek istiyorum. Nusaybin Belediyesi Başkanı Ayşe Gökkan ile aramızda geçen telefon konuşmasında sanki Ayşe Gökkan bir örgüt mensubuymuş gibi yorumlanmıştır. Ayrıca bir diğer iddia olan 4 Nisan'da fidan dikme etkinliğinin örgüt faaliyeti olarak gösterilmesi doğru değildir" diye belirtti. 
Duruşmada, telekonferans yöntemiyle alınan ifadeler sırasında teknik sorunlar yaşandı. 

Sarıyıldız'ın savunması ardından avukatlar daha önceki duruşmalarda müvekkilleri için yaptıkları savunmaları yineleyerek, tahliye talebinde bulundu. Verilen aranın ardından mahkeme, dosyaya ilişkin kararı açıklamak için duruşmayı 3 Nisan tarihine erteledi
. 

25 Mart 2013 Pazartesi


SARIYILDIZ, CİZRE VE ŞIRNAK’TAKİ NEWROZ KATLİAMLARINI MECLİS’E TAŞIDI

ANKARA - Tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 21 Mart 1992'de 140'a yakın kişinin ölmesine, yüzlerce kişinin yaralanmasına ve büyük bir göç dalgasına zemin sunan Şırnak ve Cizre'deki Newroz katliamlarının aydınlatılması için Meclis Araştırması açılmasını istedi.

Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 21 Mart 1992'de 140'a yakın kişinin ölmesine, yüzlerce kişinin yaralanmasına ve büyük bir göç dalgasına zemin sunan Şırnak ve Cizre'deki Newroz katliamlarının aydınlatılması için Meclis Araştırması açılmasını istedi. Sarıyıldız, BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan aracılığıyla sunduğu araştırma önergesinde, tarihi bin yıllara dayanan Newroz'un, başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere bazı Asya ülkelerinde bulunan farklı etnik gruplar tarafından farklı anlamlar yüklenerek kutlandığını belirtti.

'140'a yakın kişi katledildi'


Ortadoğu'nun kadim halklarından biri olan Kürtlerin de halkların özgürlük istemini simgeleyen Newroz'u baharın müjdeleyicisi, zulüm ve zorbalıklardan kurtuluş, özgürleşme, barış ve adalet gibi anlamlar yükleyerek kutladığını belirten Sarıyıldız, önergede şu değerlendirmede bulundu: "Kürtlerin 1980 öncesi daha çok tarihi ve kültürel bir tema ile kutladığı Newroz kutlamaları, bölgede süren çatışmalı ortama paralel olarak 1990'lı yıllardan sonra politik bir muhteva ile insanları biraraya getirmiştir. Tarihi ve kültürel motiflerin yanı sıra politik içerik ile kutlanmaya başlanan Newroz Bayramı'na devlet güçlerinin müdahalesi oldukça sert olmuştur. Türkiye'de 30 yılı aşkın süredir devam eden çatışmalı ortamın en kanlı ve trajik olaylarından biri 21 Mart 1992 tarihinde Cizre ve Şırnak'ta meydana geldi. Newroz kutlamalarında halk, devletin sert ve acımasız müdahalesine maruz kaldı. 1992 yılında Şırnak ve Cizre'de yapılacak kutlamanın kitlesel olacağını bilen dönemin devlet erkânı, yaygınlaşan ve politikleşen bu güne dair 'üst düzeyde önlem' aldı. 21 Mart akşamı Şırnak kent merkezi adeta bombalandı. 3 gün boyunca çatışmalar yaşandı. Bilanço 38 kişi ölü, 120 kişi de yaralıydı. 1992 Newrozu'nda Şırnak gibi savaş alanına dönen diğer bir yer de Cizre İlçe merkezi oldu. Tüm girişimlere rağmen polis ve asker, halkın yürümesine izin vermezken yürümek isteyen kitleye ateşli silahlar ile müdahale etti. Açılan ateş sonucu resmi rakamlara göre biri gazeteci toplam 57, gayri resmi rakamlara göre ise 94 kişi yaşamını yitirdi."

Cizre ve Şırnak'ta yaşananların uluslararası kamuoyu tarafından duyulması üzerine Almanya'nın, "Sivil Kürt halkına ateş açıldığı" gerekçesiyle Türkiye'ye silah sevkiyatını durdurduğunu hatırlatan Sarıyıldız, "Halkın Emek Partisi'ne mensup dönemin 14 Kürt parlamenteri, Birleşmiş Milletlere konuyla ilgili Türkiye'yi şikayet edince, BM olayların incelenmesi için bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonun 15 Nisan 1992'de yayımladığı rapora göre güvenlik güçleri sivil halkın bulunduğu alanları 20 saat boyunca taradığı yönünde tespit yapıldı" diye hatırlattı.

'Halkların birbirine olan güvenini sağlayacak'

Bu tür olaylarda devlet görevlileri aleyhine yürütülen soruşturmaların aşırı uzun olmasına bağlı olarak zaman aşımı ile davaların düşmesi ve soruşturma dosyalarına ulaşmanın mümkün olmaması, insan hakları ihlallerinden sorumlu güvenlik güçleri mensuplarına fiili bir cezasızlık sağladığına dikkat çeken Sarıyıldız, "Şırnak ve Cizre'de 140'a yakın yurttaşın ölmesine neden olaylar ile ilgili herhangi bir soruşturma açılmazken, yaşanan ölüm ve yaralamalar ile ilgili hazırlanması gereken tutanaklar ya hazırlanmamış ya da eksik de olsa hazırlanan tutanaklar dosyalara bırakılmamıştır. Geçmişte yaşanan karanlık ve kanlı olayların aydınlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması geleceğin demokratik inşasına katkı sunacaktır. Geçmişle yüzleşmek 'halkların birbirini suçlaması ve ayrılığı derinleştirmek' değildir. Kürt halkının toplumsal hafızasında derin yaralar açan bu tür olayların aydınlatılması halkların birbirine olan güveninin tesisini sağlayacağı gibi toplumsal dayanışmayı da güçlendirecektir" diye kaydetti.

'İki katliam için Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun'

Sarıyıldız, 140'a yakın kişinin ölmesine, yüzlerce kişinin de yaralanmasına ve büyük bir göç dalgasına zemin sunan Şırnak ve Cizre Newroz olaylarının aydınlatılması için açılacak olan Meclis Araştırması'nın mağdurlar ve öldürülenlerin yakınları için bir hesap sorma olanağı sunacağına işaret etti. Yıllardır Kürt siyasal hareketinin mensupları ve demokratik kesimler tarafından önerilen Hakikatleri Araştırma Komisyonu'nu da toplumsal güvenin sağlanmasında önemli bir adımı olacağına dikkat çeken Sarıyıldız, "Kürt halkının tarihsel hafızasında asla silinmeyecek olan her iki katliamın aydınlatılması için de Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalıdır. Her iki katliamla ilgili soruşturmaların yeniden başlayabilmesi, faillerin tespiti, kapsamlı bir soruşturmanın yürütülmesi, soruşturma ve yargılama safhalarında mağdurların ve yakınlarının aktif bir biçimde yer alabilmesi için konu hakkında Meclis Araştırması'nın açılması önem arz etmektedir" diye belirtti.

15 Mart 2013 Cuma


Tedaviye 'ince' duvar engeli Meclis'e taşındı!


 ANKARA - BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tutsak koğuşu bulunduğu halde, hastane duvarlarının “ince” olduğu ve güvenlik sorunu yarattığı gerekçesi ile tutsakların tedavi edilmediğini belirterek, konuyu Meclis gündemine taşıdı.

BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, ağır hasta tutsakların tahliye edilmemesi ile Diyarbakır D ve E Tipi cezaevlerinde tutsakların yaşadıkları sağlık sorunlarını Meclis gündemine taşıdı. BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken aracılığı ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e yazılı soru önergesi veren Sarıyıldız, cezaevlerindeki yaşam koşullarının ve keyfi idari uygulamaların, sağlık sorunları başta olmak üzere insan yaşamı açısından ciddi sıkıntılara neden olduğunu belirtti. Hasta tutuklu ve hükümlülerin gerektiği gibi tedavi edilmediğini, çoğu zaman doktora veya hastaneye bile götürülmediğine işaret eden Sarıyıldız, “Tutsaklar, hastane sevklerinde yetkili organların duyarsızlığı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Cezaevlerinde insanları adeta ölüme terk eden politikalar nedeni ile 2010 yılında 161, 2011 yılında 41, 2012 yılında 66 mahpus hastalık ve çeşitli sebepler nedeniyle yaşamlarını yitirmişlerdir. Farklı sağlık sorunları nedeni ile tedavileri bir an evvel yapılması gereken, ancak yetkili kurumların ilgisizliğinden ötürü sağlık merkezlerine sevk edilmeyen veya doktorların önerdiği tedavi koşullarının sağlanmadığı çok sayıda tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) hasta tutuklularla ilgili raporuna göre ağır hasta tutuklu sayısı 350'tür” diye kaydetti.

‘Yaşlı hastalar Türkçe bilmediklerinden tedavileri yapılamıyor’

3. Yargı Paketi’ndeki Ceza İnfaz Yasası’nda hasta tutsaklara ilişkin düzenlemelere atıfta bulunan Sarıyıldız, “Daha önce hasta tutukluların serbest bırakılması için Adli Tıp Kurumu’nun ‘Tek başına yaşamını devam ettiremez’ raporu yeterliydi. Ancak, yeni uygulama ile hasta tutuklunun ‘Toplum için zararlı olup olmadığı’na ise savcılık karar verecektir. Cumhuriyet Savcısının kanaatini olumsuz kullanması durumunda, tutuklu serbest bırakılmayacaktır” diye belirtti. Batıdaki cezaevlerine sevk edilen yaşlı hasta tutsakların ise kendilerini Türkçe ifade edemedikleri için tedavilerinin yapılmadığını vurgulayan Sarıyıldız, yaşlı hastaların mağduriyetlerinin kısmen de olsa giderilmesi için kısa vadede bölge cezaevlerine geri getirilmesi gerektiğine değindi.

‘Tutsaklar ölümcül hastalıklar ile karşı karşıya bırakılıyor’

Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza infaz Kurumu ile Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde bulunan tutsakların da ciddi sağlık sorunları ile yüz yüze bırakıldığını dile getiren Sarıyıldız, verdiği soru önergesinde şunlara dikkat çekti: “Her iki cezaevinde yaklaşık 900’e yakın siyasi tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Çok sayıda tutuklu ve hükümlü uzun süredir cezaevinde ve önemli sağlık sorunları ile uğraşmaktadırlar. Hastanede acil olarak yatırılması gereken ve tam teşekküllü hastanelerde tedavi edilmesi gereken tutuklu ve hükümlüler bulunmaktadır. Ancak her iki cezaevinde de hastanelerde tutuklu bölümü olmadığı iddia edilerek bir çok kişinin tedavisi gerçekleştirilmemektedir. Tutuklu ve hükümlüler adeta ölümcül hastalıklar ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nun hemen 2 kilometre ötesinde bulunan Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tutuklu ve hükümlü koğuşu bulunduğu halde, hastane duvarları 'ince' olduğu gerekçesi ile tutuklular bırakılmıyor. Birçok hastalığın tedavisi sadece Diyarbakır’daki hastanelerde yapıldığı için bölgedeki diğer cezaevlerinden getirilen tutuklular da tedavisi yapılmayarak geri gönderilmektedir.”

Sarıyıldız, Bakan Ergin’e yanıtlaması talebi ile şu soruları sordu: “Tek başına yaşamını idame ettiremeyeceği sağlık raporu ile tespit edilen hasta tutuklu ve hükümlüler, neden tahliye edilmemektedir? Hasta tutukluları ölüme terk eden söz konusu uygulamalardan haberiniz var mıdır? Cezaevlerinde 70 yaşın üzerinde kaç tutuklu mevcuttur? Bunların ne tür hastalıkları vardır? 3. Yargı Paketi ile Ceza İnfaz Yasası’nda hasta tutuklulara ilişkin yapılan düzenlemenin ardından kaç tutuklu ve hükümlü tahliye edilmiştir? Tahliye edilen tutuklu ve hükümlülerden kaçı siyasi mahpustur? Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tutuklu ve hükümlü koğuşu bulunduğu halde neden yatışları yapılmamaktadır? Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan hasta tutuklu ve hükümlü sayısı kaçtır? Son 5 yılda yaşamını yitiren kaç hasta tutuklu ya da hükümlü bulunmaktadır? Savcılığın olumsuz kanaati sonucu tahliye edilmeyen kaç tutulu ve hükümlü vardır? Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin hastaneye sevkini kolaylaştırmak konusunda herhangi bir çalışmanız bulunmakta mıdır?”

26 Şubat 2013 Salı


Sarıyıldız, cemevleri için Meclis araştırması istedi
Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Alevi yurttaşların yaşadıkları sorunların tespiti ve Alevilerin kutsal mekân olarak gördüğü cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşabilmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi.
Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Alevilerin Türk İslam sentezi ile “inanç terbiyesi”nden geçirilmek istendiğini belirterek, Alevlerin kutsal mekan olarak gördüğü cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşabilmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi. Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken aracılığı ile Meclis’e sunduğu araştırma önergesinde, Türkiye’de yaşayan  milyonlarca  Alevinin, asimilasyon kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılması ve cemevlerinin ibadethane olarak yasal statüye kavuşturulması için yıllarca bütün platformlarda mücadele ettiğine vurgu yaptı.
ALEVİLİK TÜRK İSLAM SENTEZİ İLE ASİMİLE EDİLMEK İSTENİYOR
Tarih boyunca bir çok acı yaşayan Alevilerin Cumhuriyet döneminde ise başta Dersim olmak üzere, Sivas, Maraş ve Çorum  katliamlarında katledilerek yerinden yurdundan edildiğini hatırlatan Sarıyıldız, “Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar katliam, asimilasyon, ötekileştirilme, kamuda dışlanma, görsel ve yazılı medyada ve ayrıca ders kitaplarında ayrımcı uygulamalara maruz kalan Aleviler kendi inançlarına uygun yaşama olanaklarından mahrum bırakılmaktadırlar. Bir inanç, felsefe ve yaşam biçimi olan Alevilik bir devlet politikası olarak Türk İslam sentezinin etkisi altına alınarak özünden boşaltılmak istenmektedir. 'Tek din Müslümanlık, tek dil Türkçe, tek ırk Türk' paradigması ile ülkeyi yönetenler yıllarca bu ülkeye tek tipliliği dayattığı gibi farklı etnik ve inanç gruplarını reddederek , çok  kültürlülüğü bölünme fobisine dönüştürdü” diye belirtti.
ALEVİLER KENDİ KİMLİKLERİNİ GİZLEMEK ZORUNDA BIRAKILIYOR
Türkiye’de hükümetlerin Alevilerin temel taleplerini bir hak hukuk sorunu, bir eşit yurttaşlık hakkı istemi olarak ele almak yerine, soruna resmi ideolojinin Sünni  perspektifi ile yaklaşım gösterdiğini belirten Sarıyıldız,  Alevilere yönelik Sünnileştirme politikaları halen günümüzde de devam ettiğine değindi. “Alevileri toplum nezdinde bir “öcü” ve “fobi” olarak gösteren bu algının altında egemen zihniyetin Alevileri yok sayan ayrımcı politikası vardır” diyen Sarıyıldız, araştırma önergesinde şu hususlara dikkat çekti. “ Resmi ideolojinin pompaladığı algıdan ötürü Alevi yurttaşlarımızın çoğu zaman kendi kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlardır. “Aleviler, gündelik hayatta ayrımcılığa ve eşitsizliğe maruz kalıyor. Alevi yurttaşların toplumsal yaşamın bütün alanlarında ayrımcılığa uğramadan ve ibadetlerini rahatça yapabilecekleri imkânlar sunulmalıdır. Her din ve inanç gurubu gibi Aleviliğin de kendi varoluşsal  inancını simgeleyen bir ibadethanesi bulunmaktadır. Alevilerin kutsal mekân olarak gördüğü ibadethane de cemevleridir. Demokrasi kültürünün olduğu ve demokratik yönetim anlayışının hâkim olduğu hiçbir ülke, başka inancın dini mabedinin neresi olduğuna karar veremeyeceği gibi kendi dışındaki inancı tanımlama hakkını kendinde bulmaz. Ancak Türkiye’de yaklaşık yüz yıllık devlet geleneği,  sürekli olarak Kürtlerin, Lazların, Arapların, Süyanilerin, Ermenilerin ve Alevilerin kendilerini nasıl tanımlamaları gerektiği konusunda dayatmacı ve inkârcı bir siyasetin yürütücüsü olmuştur”


17 Şubat 2013 Pazar


Öfkelerimizi barışa bağışlayalım

SAADET YILDIZ/BİRGÜN

BDP’nin tutuklu Şırnak Milletvekilli Faysal Sarıyıldız, avukatı aracılığıyla sorularımızı yanıtladı. Milletvekili Sarıyıldız, hastaneye gittiklerinde dahi ellerinin kelepçelendiğini aktardı ve "Bunu onur kırmak için yaptıklarını biliyoruz" dedi. Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in tutuklu vekillerin durumuna ilişkin tutumunun, nezaketten ileriye gitmediğini kaydeden Sarıyıldız, cezaevi koşullarında milletvekilliği yapmanın zorluklarını anlattı. Kürt sorununun tutukluların bırakılmasıyla çözülemeyeceğinin de altını çizen Sarıyıldız, geniş ölçekli bir çözüm yolunda gidilmesi gerektiğinin altını çizdi. Sarıyıldız topluma "Öfkelerimizi barışa bağışlayalım" sözleriyle seslendi.

- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan uzun tutukluluk konusunu sadece askerlerin tutukluluğu üzerinden eleştiriyor. Bu konuda tutuklu milletvekillerinin gündeme gelmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Askere yönelik AKP operasyonu büyük oranda sona erdi; kendisi açısından tehlike arz edeni içeri alıp etkisiz hale getirdi. Dışarıda kalanı da kendisine tabi kıldı. Daha önce yumruğunu masaya indirerek tepkisini ortaya koyan asker, gelinen aşamada en fazla emekliliğini talep ediyor. Öte yandan sürekli düşman üreten bir siyaset güden AKP, motivasyonu düşmüş, ayrıca kendisine yönelik gizil öfkeye sahip bir orduyu çıkarları açısından doğru görmez. Dolayısı ile en son hasta general ziyareti ve askerin uzun tutukluluğuna dair açıklama gibi jestlerle hem askerin hem de bir kısım kamuoyunun gönlü alınmaya çalışılıyor. Dün Ergenekon’un savcılığını yapan Başbakan bugün avukatlığını yapabiliyor. Neticede günlük nabızlara göre politika üreten, algıları ustaca yöneten pragmatist bir hükümettir söz konusu olan.  Tutuklu milletvekillerine gelince işler değişiyor. Her şeyden önce biz içerideki siyasetçiler, hükümetin dolayısı ile devletin siyaseten daha savaş halinde olduğu dinamik, güçlü her türlü yönelime rağmen önü alınamayan, büyük halk desteği olan meşru Kürt siyasal hareketinin mensuplarıyız. Ergenekon ile bir tutulmak tam da bu neden ile bizi incitir. Yüz askerin tahliyesi üzerine yapılacak bir pazarlık o cephede çözüm olarak görülürken, ülkenin yüz yıllık sorunu birkaç siyasetçinin bırakılması ile çözülemeyecek kadar ciddidir. Kürt siyaseti salt tahliyeler üzerine bir pazarlığa girmez. Bizler açısından önemli olan Kürt siyasetinin özgür olup olmayacağıdır. Bu nedenle biz Sayın Abdullah Öcalan’ı ve Sayın Öcalan üzerinden gelişecek bir süreci önemsiyoruz.

- İmralı trafiği yoğunlaşmış, yaygın kanaate göre çözüm için uygun zemin yakalanmışken sizin gibi BDP'li vekillerin hala hapiste bulunması sizce neyin göstergesi?

Başlatıldığı ifade edilen bu süreç, Kürtlere salt silah bıraktırmayı mı amaçlıyor? Yoksa silahın da bir sonucu olduğu Kürt halkının siyasal sorununu demokratik yöntemlerle çözümünü mü amaçlıyor?  Bu konuda bizim ve halkımızın ciddi kuşkuları var. Devlete  karşı bu kuşkunun arkasında çok ciddi bir tarihsel gerçeklik var. Tarihin perdesini araladığımızda Kürtler bu süreçlerde sürekli oyalanmış ve oyuna getirilerek tasfiye edilmek istenmiştir. Bu tereddütler içinde ziyadesiyle gerekçemizin olduğunu düşünüyoruz. Demin belirttiğim gibi tahliyeler tek başına fazla anlam taşımamakla birlikte güdümlü yargının ipe sapa gelmez kararlarıyla binlerce siyasetçinin yıllardır içeride tutuluyor.  Kürt sorunun çözümünün gözetildiği ifade edilen bu süreçte Kürt siyasetçilerin,  gazetecilerin, sendikacıların ve kadınların hala zindanda olması samimi bir çözüm niyetiyle bağdaştırılabilir mi? Bir samimiyet söz konusu ise Roboski katliamı konusunda halkımızın acılarını dindirecek bir açıklama yapılamaz mı? Paris katliamının sanığı olan şahsın Türkiye’deki bağlantıları tüm boyutlarıyla açıklanamaz mı?  Bu kış ortasında operasyonlar kesintisiz sürdürülür mü?  Suriye’de demokratik bir sisteme barışçıl bir şekilde geçen Kürtlerin üzerine paralı çeteler gönderilir mi? Bunların hepsi ciddi soru işareti ve sorunlardır.   Tüm bu olumsuz koşullara rağmen Türkiye’deki halkların onurlu birliktelik ile bir arada yaşayacağı toplumsal barışın inşası için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.  Bertolt Brecht’in şiirinde belirttiği gibi, “barış ağaç değil, ot değil ki  yeşersin:  Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir” İşte hepimizin hasret duyduğu sulhun sesini güçlü kılmak ve çiçeklenmesini sağlanmak için yıllardır süren savaştan kaynaklı öfkelerimizi barışa bağışlayalım.

- Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in ara ara tutuklu milletvekilleriyle ilgili ılımlı açıklamaları oluyor ancak bu hükümetin tavrı ve politikasına yansımıyor. Sizce bu sadece 'demokratik görünme çabası' mı yoksa AKP içinde bu konuda fikir ayrılığı var mı?

Sayın Çiçek Meclis Başkanı’dır. 9 milletvekilinin 2 yılı aşkın bir süredir Meclis dışında tutulmasını ciddi bir sorun ele almalı. Çünkü Meclisin eksiksiz ve demokratik bir şekilde faaliyet yürütmesinden birinci derecede kendisi sorumludur. Sayın Başkan yer yer bu sorunu düşük bir tonla dile getiriyor, ancak mensubu olduğu Partinin sert tepkisiyle karşılaşınca sessizliğe bürünüyor. Böyle olunca tutumuzu zorunlu bir nezaketten kaynaklandığı izlenimi ortaya çıkıyor.

- Peki, tutukluyken milletvekilliği yapmak mümkün mü?

Cezaevi koşullarında milletvekilliğin gereklerini yerine getirmek pek mümkün olmuyor. Halkı arasında olmadığın için güncel sorunlarını ele alıp Meclis’in gündemine taşıyamıyorsun.  Ayrıca basın-medya üzerinden sınırlı da olsa edindiğim bilgiler ile hazırladığım önergeleri kendi ismin ile Meclis’e taşıyamıyorsun. Kıt kanaat malumatlar ile hazırlayıp grup başkanvekillerimiz üzerinden Meclis’e sunduğun önergelerin sonucuna ilişkin de bilgi alamıyorsunuz. Anlayacağınız bize ‘vekillik yapamazsınız’ deniliyor. Ancak vekili bulunduğumuz halkımızla bu diyalektik bir şekilde işliyor. Verili sistemde halkı doğru temsil etmenin yegâne yerinin Meclis olmadığını halkımız da gayet iyi biliyor ve sahip çıkıyor.

- Bir vekil olarak cezaevinde nasıl muamele görüyorsunuz?

Cezaevinde bulunan binlerce arkadaşımıza nasıl yaklaşılıyorsa bize de öyle yaklaşılıyor. Zaten farklı bir beklenti ya da muamele talebimiz de yok. Mahkeme ve hastane gidişlerinde askerin tutumu bazen çok zorluyor.  Hastane koridorunda dahi eliniz kelepçeli etrafınızda da bir sürü asker olduğu halde ayrıca elinizdeki kelepçeye bir askerde kelepçeleniyor. Bunu güvenlik tedbirinden ziyade onuru düşürmeyle ilgili olduğunun farkındayız.

4 yıldır içerdesiniz... Dışarıyı özlediniz mi?

-Dışarısı özlenmez mi? Dışarı,  yaşamının gerçekliğinden bağımsız olarak dışarısı özlenir. Kuşatılma insanın doğasına terstir ve henüz ifadeye kavuşmamış bir duygudur. Tarihsel bir geçmişi olan zindanlar modern dönem ile birlikte özellikle mekânsal kuşatma ile birlikte ruhsal ve zihinsel kuşatmayı da temin edecek şekilde tasarlanmaya başlandı. Günümüzde büyük anlamı olmalı ki insan hapishaneye katlanabilsin. Büyük bir hakikat algısı olmaksızın zindana tahammül etmek mümkün değil. Nasıl ve niçin yaşanması doğru kavrandığı oranda hapishane gerçeği üzerinden geliştirilen politikalar etkisiz kılınır. Kürtler, büyük hapishane deneyimi ve güçlü hakikat algısı ile zindanların hükmünü yer ile bir etmiştir. Yolu hapishaneden geçmemiş politik bir Kürt neredeyse yok gibidir. Egemenlere kötü bir haber olacak. Kürtler hapiste bile özgür yaşamanın sırrını çoktan çözdüler.

11 Şubat 2013 Pazartesi


Sarıyıldız, 'çocuk gelinler' için Meclis araştırması istedi


Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan, tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, çocuk gelinler sorununun yaygınlaşmasında etkili olan toplumsal yapının açığa çıkarılması ve bir cinsel istismar olan sorunun çözüme kavuşabilmesi için konu hakkında Meclis Araştırması açılmasını istedi. Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile verdiği araştırma önergesinde ”çocuk gelinler" meselesinin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir durum yarattığına vurgu yaptı.

'YAŞAMSAL HAKLARDAN MAHRUM BIRAKILIYORLAR'

BDP'li Sarıyıldız, şunları kaydetti: “Erken yaştaki evlilikler sosyal, ekonomik, psikolojik etkenlerin yanında asıl önemlisi bu soruna karşı önleyici politika üretemeyen siyasi kurumların ilgisizliğidir. Erken evlilik ya da 'çocuk gelin' sorununun en önemli nedenlerinden biri de erkek egemenlikli toplumsal yapıdır. Bu toplumsal yapı erken yaşta evlilikleri normalleştirmiş ve meşrulaştırmıştır. Çocukların ruhsal ve bedensel dünyalarına yönelik bir saldırı olan erken evlilik birincil düzeyde çocukları etkilemenin yanında, topluma da bir sorun olarak geri dönüş yapmaktadır. Erken evlendirilen kız çocukları bu uygulama sonucunda temel haklarından olan eğitim ve sağlık olmak üzere, yaşamsal hakların bir çoğundan da mahrum bırakılıyor."


'HER 3 KADINDAN BİRİ ÇOCUK EVLİLİĞİ YAPIYOR'

Sarıyıldız, Türkiye’de araştırmacıların yaptıkları tespitlere göre, kesin rakamlara ulaşmak mümkün olmasa da her üç kadından birinin çocuk evliliği yaptığını gösterdiğine değindi. TÜİK verilerine de dikkati çeken Sarıyıldız, bu verilerde ise 'çocuk gelin' sayısının 181 bini aştığını bildirdi. Sarıyıldız, çocuk yaşta yaptırılan evliliklerin, çocuğun cinsel istismarı kapsamında değerlendirilerek, azmettirenler olarak ailelerin ve failler olarak eşlerinin mutlaka yasal yaptırımlara tabi tutulması gerektiğini vurguladı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (DİKSUM) konu hakkında yaptığı araştırmayı hatırlatan Sarıyıldız, araştırma önergesinde şu verileri paylaştı:

"Araştırmaya katılan kadınların ilk evlilik yaşlarına bakıldığında kadınların yarısından fazlası 15 yaşını tamamlamadan evlendirilmişlerdir. DİKASUM'un araştırmasına göre, sığınma evine yerleştirilen kadınların üçte biri 18 yaşından önce evlendirilmiş ve yüzde 20'si 18 yaşından önce doğum yapmış. Araştırmada çocuk gelinlerin evlenme şekillerine bakıldığında %72’sinin evlendirilirken ‘rızası’ olmadan evlendirildiği görülmüştür. Çocuk gelinlerin %30’undan fazlası eşini daha önce hiç görmeden gelin olmaktadır. Yaklaşık her üç kadından biri intiharı düşündüğünü ya da gerçekleştirmek için girişimde bulunduğunu ifade etmektedir."

25 Ocak 2013 Cuma


Sarıyıldız, yürüyerek gittiği hastaneden ölü çıkan Cizreli gencin ölümünü Meclis’e taşıdı

ANKARA- İstanbul Fatih’te Fatih’te bıçaklanan Cizreli Mehmet Nesim Girasun yürüyerek gittiği hastaneden ölü çıktı. Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a “Ciddi kan kaybı yaşadığı aşikar olan Girasun,  neden hastaneye gelmesinin üzerinden 3 saat geçtikten sonra ameliyata alınmıştır?” diye sordu.

İstanbul Fatih’te20 Ocak 2013 tarihinde saat 22.30 sularında köpeğini gezdiren 26 yaşındaki Şırnak’ın Cizre ilçesi nüfusuna kayıtlı Mehmet Nesim Girasun madde bağımlısı olduğu belirtilen gençler ile karşılaştı. Gençler izin almadan Giresun’un köpeği ile oynamaya başladı. Giresun, gençleri “ tehlikeli olabilir” diye uyardı. Bunun üzerine yaşanan tartışmada Giresun, gençlerden biri tarafından arkadan iki kez bıçaklandı. Mehmet Nesim Girasun yürüyerek 1,5 kilometre uzaklıktaki Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gitti. Ancak zamanında müdahale edilmemesi nedeni ile yaşamını yitirdi. Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız,  konu hakkında BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken aracılığı ile Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a yazılı soru önergesi verdi. 

Girasun’un hastaneye ilk geldiğinde tomografisi çekilmediği için íç kanama geçirdiği anlaşılmadığına dikkat çeken Sarıyıldız, “ Üç saat sonra tomografisi çekilmek istenen Giresun’un kalbi bu sırada durmuştur. Mehmet Nesim Girasun hastaneye gelmesinin üzerinden 3 saat geçtikten sonra tomografisi çekilmek üzere iken kalbi durmuştur. Girasun,  kalbi masajla çalıştırıldıktan sonra apar topar ameliyata alındı. Ameliyata giren doktor akciğerdeki yırtığın dikildiğini, dalağında zarar gördüğü için alındığını bildirmiş. Ameliyattan sonra yoğun bakıma alınan Giresun sabah saat 09.00’da yaşamını yitirmiştir. Yaşanan bu olayda Mehmet Nesim Girasun’un zamanında tomografisinin çekilmemesi ve anında ameliyata alınmaması sonucu yaşamını yitirmesinden hastanenin büyük bir kusuru olduğu görülmektedir” diye belirtti.

‘Ciddi kan kaybı yaşamasına rağmen neden 3 saat sonra ameliyata alındı’

Sarıyıldız, Bakan Akdağ’a yanıtlaması talebi şu soruları sordu: “ Mehmet Nesim Girasun, saat kaçta hastaneye varmış ve hangi saatte yaşamını yitirmiştir? Mehmet Nesim Girasun’a, hastaneye girişinden ameliyata alınışına ve vefatına kadar kaç ünite kan verilmiştir? Mehmet Nesim Giresun hastaneye geldikten kaç saat sonra tomografisi çekilmiş ve ameliyata alınmıştır? Mehmet Nesim Giresun hastaneye vardıktan sonra kendisine yaklaşık 10 ünite kan verilmiştir. Ciddi kan kaybıyaşadığı aşikar olan Girasun,  neden hastaneye gelmesinin üzerinden 3 saat geçtikten sonra ameliyata alınmıştır? İhmal sonucu yaşamını yitirdiği belirtilen Giresun, neden hastaneye ilk geldiğinde değil de 3 saat sonra tomografisi çekilmek istenmiştir? Olayın yaşandığı gece hastanede kaç doktor görev yapmaktaydı? Nöbetçi olan doktorların unvanı nedir?  İlk müdahaleyi yapan ve ameliyatı gerçekleştiren doktorların yaşanan ölümle ilgili sorumluluğu nedir? Mehmet Nesim Girasun’un ölümü ile ilgili Çapa Tıp Fakültesi’nin ihmali var mıdır? Bakanlığınız veya İstanbul  Üniversitesi yaşanan olay hakkında  herhangi bir soruşturma başlatmış mıdır? Yaşanan ölümden ötürü doktor ve hastane yönetiminin ihmali söz konusu ise ne tür bir işlem yapılacaktır?”

4 Ocak 2013 Cuma

Sarıyıldız, devlet eli ile borç batağına sürüklenen İdilli çiftçilerinin sorununu Meclis’e taşıdı


Sarıyıldız, İdilli çiftçilerinin sorununu Meclis’e taşıdı

ANKARA Devlet destekli kredi ile aldıkları 300 büyük baş hayvan karşılığında, yaklaşık 1 milyon 500 bin lira ödemeleri gerekirken, 3 milyon lira ödemek zorunda kalan İdilli çiftçilerin içine girdiği borç batağını Meclis gündemine taşıyan tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’e, “İdilli çiftçilerin içine düşürüldüğü borç çıkmazının hukuki dayanakları nelerdir” diye sordu.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, devlet destekli kredi ile aldıkları 300 büyük baş hayvan karşılığında, yaklaşık 1 milyon 500 bin lira ödemeleri gerekirken, 3 milyon lira ödemek zorunda kalan İdilli çiftçilerin içine girdiği borç batağına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’e yazılı soru önergesi verdi. Sarıyıldız, Şırnak’ın İdil ilçesinde 2005 yılında bir araya gelen 50 çiftçinin, S.S. İdil İlçe Merkezi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi adı altında kurdukları çiftlikte hayvancılık yapmaya başladığını belirterek, “Çiftçiler 2007 yılına kadar çiftlik için gerekli olan tesisi tamamladı. Şırnak İl Tarım Müdürlüğü uzmanları, çiftçilere, kooperatif kurmaları halinde devlet desteği alacaklarını belirtmiştir. Bunun üzerine çalışmalara başlayan çitçiler, kooperatif bünyesinde 300 büyük baş hayvan kapasiteli bir çiftlik kurdu. Hayvanların alımını devlet, ihale ile yaptığı için işlemler zaman aldı. Ve 2009’un Ekim ayında hayvanlar çiftliğe getirildi. Devlet bu süreçte çiftçilere toplam 1 milyon 400 bin TL destek kredisi verdi. Ancak kredi alım tarihinden itibaren 2 yıl süreleri olmasına rağmen, hayvanlar çiftliğe alındıktan hemen 3 ay sonra, devlet krediyi çiftçilerden faizi ile talep etmeye başladı. Bu uygulama ile İdilli çiftçilerin kurdukları çiftlik, kendilerine 3 milyon TL’ye mal oldu” diye kaydetti.

‘Çiftçiler araba, arsa ve taşınmaz mallarını satmak zorunda kaldı’

Faiz oranı yüzde 4 iken, şu anda çiftçilerden yüzde 36’lara varan yüksek bir rakamla faiz istendiğine dikkat çeken Sarıyıldız, çiftçilerin içine girdiği borç batağını şu sözler ile açıkladı: “Çiftçiler, kredi borçlarını ödemek için araba, arsa ve diğer taşınmaz mallarını satmak zorunda kalmışlardır. Bu durum ulusal medyada “devlet tefecilik mi yapıyor” şeklindeki haber başlıkları ve içerikleri ile yer almıştır. Yaşanan bu durumu Şırnak ve Ankara’daki bürokrat ve yetkililerle defalarca görüşmek isteyen çiftçi temsilcileri karşılarında hiçbir muhatap bulamamışlardır. Sorunun çözülmemesinden dolayı mağdur olan çiftçiler, icralık duruma düştü. Çiftçiler, ısrarla Şırnak Valisi ile görüşmek istediklerini; fakat valinin kendilerini sürekli vali yardımcılarına yönlendirdiklerini ifade ederek, “Vali yardımcıları da bize, ’Ne haliniz varsa görün’ dedi' iddiasında bulunmuşlardır.”

‘Yüksek faiz oranı hangi hesaplama ile mümkün kılındı?’

Sarıyıldız, Bakan Eker’e şu soruları yöneltti: “Çiftçilerin mağduriyetini gidermek için Bakanlığınızın yürüttüğü ya da başlatmayı düşündüğü bir çalışma var mıdır? İdilli çiftçilerin içine düşürüldüğü borç çıkmazının hukuki dayanakları nelerdir? Çiftçilerin yerelde konuyla ilgili başvurması gereken merciler hangileridir? Çiftçilerin sorunlarını dinlemeyen bu kurum yetkilileri hakkında herhangi bir inceleme yürütmeyi düşünüyor musunuz? Yüzde 4'lük faizin yüzde 36'lara çıkması ne tür bir teknik hesaplamayla mümkün kılınmıştır? Bugün alınan kredilerin çiftçiler boyutunda geri ödenme oranı ve bu oranların bölge ve il düzeyindeki dağılımı nasıldır?”