26 Aralık 2012 Çarşamba

Sarıyıldız, İdil'deki asker terörünü Meclis'e taşıdı

BDP'nin tutuklu milletvekillerinden Faysal Sarıyıldız, İdil İlçesi’ne bağlı Sırtköy Beldesi’nde asker ve özel harekat timlerinin evlerin kapılarını kırarak, silahla ateş etmesini Meclis gündemine taşıdı. Konuyla ilgili İçişleri Bakanı'na soru önergesi veren Sarıyıldız, “Türkiye’nin insan hakları ihlal sicilinin her geçen gün daha da kabarmasında, devlet erkanının ve mülki amirlerin ifadelerinde, kolluk güçlerinin sınırsız yetki kullanmalarını meşru olarak göstermelerinin ciddi bir etkisi bulunmaktadır” dedi.

Şırnak İl Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı özel harekat timleri ve İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerler tarafından İdil ilçesi ve Sırtköy beldesinde gerçekleştirilen baskınlarda, baskın yapılan evlerin kapısında da kurşun izleri görüldü.

Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Şırnak'taki bu baskını gündeme getirdi. BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e yazılı soru önergesi veren Sarıyıldız, baskın sırasında bir evin kapısına uzun namlulu silahla ateş edildiği ve kapıdaki kurşun izlerinin basına yansıyan fotoğraf ve görüntülerden de rahatlıkla görülebileceğini ifade etti. Yazılı ve görsel basına yansıyan bilgiler ve görgü tanıklarının beyanlarına göre asker ve özel harekat timlerinin yurttaşların can ve mal güvenliğini hiçse sayarak ev baskınlarını gerçekleştirdiğine dikkat çeken Sarıyıldız “Şırnak ve ilçelerinde olağanüstü hal uygulamalarını aratmayan görüntüler son zamanlarda kendisini göstermiştir. İnsan haklarına aykırı olan bu uygulamalardaki artış yurttaşlarda kaygı ve endişe yaratmaktadır. Türkiye’nin insan hakları ihlal sicilinin her geçen gün daha da kabarmasında, devlet erkânının ve mülki amirlerin ifadelerinde, kolluk güçlerinin sınırsız yetki kullanmalarını meşru olarak göstermelerinin ciddi bir etkisi bulunmaktadır. Asker ve polisler bu cesareti hükümetten alıyor” ifadelerini kullandı.

Sarıyıldız, İçişleri Bakanı Şahin’in yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti:

“Sırtköy Beldesi’nde yaşanan bu olayla ilgili beldede yaşayan yurttaşların suç duyurusu savcılığa intikal etmiş midir?

Cumhuriyet savcılarınca başlatılan bir soruşturma var mıdır? Soruşturma varsa hangi aşamadadır?

Şırnak ve ilçelerinde son zamanlarda polis ve askerlerin ev baskınlarını şiddet ve korkuya dayalı gerçekleştirmesinin gerekçesi nedir? Bu hukuk dışı uygulamalardan ötürü Bakanlığınız döneminde kaç kolluk mensubu hakkında soruşturma, kovuşturma vb. işlemler gerçekleştirildi?

Beldeye yapılan baskın esnasında yurttaşların can ve mal güvenliğini hiçe sayan güvenlik görevlileri hakkında Bakanlığınız tarafından herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Açılmış ise bu soruşturma hangi safhadadır?

Bakanlığınızın yurttaşların yaşam hakkını ve mal güvenliğini tehlikeye sokan bu tür uygulamaların önüne geçmek için yürüttüğü herhangi bir çalışma var mıdır?

Yurttaşların can güvenliğini koruma konusunda görevinizi yerine getirmediğinizi düşünmüyor musunuz?"

20 Aralık 2012 Perşembe



Tutuklu vekil Sarıyıldız, Cizre’deki elektrik kesintilerini Meclis’e taşıdı

Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Cizre’de sık sık yaşanan elektrik kesintileri ve bu kesintilerden kaynaklı ilçe esnafının uğradığı zararı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a sordu

Diyarbakır D Tipi Cezaevinde tutuklu bulunana BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Cizre’de sık sık yaşanan elektrik kesintileri ve bu kesintilerden kaynaklı ilçe esnafının uğradığı zararı, Meclis gündemine taşıdı. BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken aracılığı ile konu hakkında  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a soru önergesi veren Sarıyıldız, Cizre’ de elektrik kesintilerinin yurttaşları çileden çıkardığını belirterek, “ İlçenin tamamında sürekli kesintilerinin olmasından dolayı ev ve iş yerlerindeki elektronik cihazlar yanıyor. Havaların karaması ile karanlığa bürünen ilçede yurttaşlar el feneri ve cep telefonlarının ışığı ile ancak yol alabiliyor. Birçok mahallede sokak aralarında elektrik tellerinin birbirine çarpması ile meydana gelen kıvılcımlar yurttaşların hayatlarına mal olacak tehlike arz etmektedir” diye belirtti.

Elektrik kesintileri nedeniyle iş yapamamaktan yakınan esnaflara da dikkat çeken Sarıyıldız, esnafların, elektronik malzemelerinin yanması nedeniyle ve  iş yerlerinde bulunan gıda, araç ve gereçlerin de bozulması ile zarara uğradıkları yönünde şikâyetler aldıklarını ifade etti. Sarıyıldız,  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a yanıtlaması talebi ile şu soruları sordu:

-  Cizre başta olmak üzere Şırnak ve ilçelerin de bu kadar sık elektrik kesintisi yaşanmasının nedeni nedir?
-        
-         -  Elektrik kesintinin sıklıkla yaşandığı mahallelerde bulunan trafolar mahallenin ihtiyacı olan elektriği karşılayacak kapasite midir?
-         
-   - Bakanlığınız tarafından Şırnak ve ilçelerinde bulunan trafoların yenilenmesi ve artırılması konusunda bir çalışmanız var mıdır?
-        
         - Halkın alım gücünün düşük olduğu Cizre’de, halkın daha yüksek ücretle elektrik kullanmasına rağmen kaliteli hizmet alamamasının izahı nedir?
-         
-   - 2011 ile 2012 yılları arasında Cizre’de kaç kez elektrik arızası yaşanmıştır?

19 Aralık 2012 Çarşamba

Tutuklu vekil Sarıyıldız gazeteci Koçak'a verilen görüş yasağını sordu



 Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Danıştay'ın tutuklu ve hükümlülere görüş yasağı koyulamayacağını belirten kararına rağmen DİHA Yazı İşleri Müdürü Fatma Koçak'a, açık ve kapalı görüş yasağı verilmesini Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e sordu.

Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Danıştay'ın tutuklu ve hükümlülere görüş yasağı koyulamayacağını belirten kararına rağmen DİHA Yazı İşleri Müdürü Fatma Koçak'a, açık ve kapalı görüş yasağı verilmesine ilişkin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e yazılı soru önergesi verdi. BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile verilen önergede Sarıyıldız, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 2006'da tutuklanan ve Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı İnfaz Kurumu'na konulan Erdener Demirel'e, 2010 yılında attığı sloganlar nedeniyle 3 ay süreyle haberleşme ve iletişim araçlarından yoksun bırakma cezası verildiğini hatırlatarak, "Daha sonra attığı sloganlar nedeniyle de Demirel, 3 ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma disiplin cezalarıyla cezalandırılmıştı. Demirel'in eşi Adalet Bakanlığı'nın Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilebilmeleri Hakkında Yönetmeliği'nin, disiplin cezası alanların açık görüşten yararlanamayacaklarını öngören hükmün iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açtı. Ağustos 2012'de başvuruyu karara bağlayan Danıştay 10. Dairesi, cezaevinde kınama cezası dışında disiplin cezası almış ve bu cezası kaldırılmamış tutuklu ve hükümlülerin açık görüşten yararlanamayacaklarına ilişkin yönetmelik hükmünün yürütmesini durdurdu" hatırlatmasını yaptı.



Danıştay: Bakanlık açık ya da kapalı görüş yasağı koyamaz

Sarıyıldız, kararda, ''Yasa koyucu tarafından davalı Bakanlığa yalnızca görüşme saat ve yerleri, konuşma dili, ziyaretçi sayısı gibi şartlar ile görüşme sürelerini belirleme yetkisi verildiği, söz konusu yetkinin açık ya da kapalı görüş yasağı koyma konusunda herhangi bir düzenleme yapma yetkisini içermediği sonucuna ulaşılmaktadır'' şeklindeki tartışmaya mahal bırakmayacak açık bir ifadenin olduğunu anımsattı. Danıştay'ın verdiği yönetmelik hükmünün durdurulmasına rağmen 24 Aralık 2011 tarihinde tutuklanan DİHA Yazı İşleri Müdürü Fatma Koçak'a tutuklu bulunduğu Bakırköy L Tipi Kadın Cezaevi yönetimi tarafından açık ve kapalı görüş yasağı getirildiğine dikkat çeken Sarıyıldız, "Koçak, ailesi ile yaptığı telefon görüşmesinde 22 Eylül'de tecridi protesto etmek, anadilde eğitim ve savunma hakkı talepleriyle girdiği açlık grevinden ötürü kendisine görüş yasağı verildiğini beyan etmiştir. Yine 7 Aralık 2012 tarihinde kızı Fatma Koçak ile görüşmek için cezaevine giden Hasan Koçak'a da cezaevi yönetimi alınan kararı sözlü olarak iletti" diyerek yaşanan skandalı dile getirdi.

Sarıyıldız, Bakan Ergin'e şu soruları yöneltti: "Danıştay'ın verdiği yönetmeliği durdurma kararında, Bakanlığa açık ya da kapalı görüş yasağı koyma konusunda herhangi bir düzenleme yetkisi verilmediği açıkça beyan edildiği halde cezaevi yönetimi herhangi bir yasal dayanağı olmaksızın kişilerin görüş hakkını neye dayanarak ihlal etmektedir? Bakanlığınız bünyesindeki cezaevi yönetimi, Fatma Koçak dışında kaç tutuklu ve hükümlüye daha görüş yasağı vermiştir? Yürütmeyi durdurma kararına rağmen tutuklu Fatma Koçak'a açık ve kapalı görüş yasağı koyan cezaevi yönetimi hakkında Bakanlığınız tarafından herhangi inceleme ya da soruşturma başlatılmış mıdır? Bakırköy L Tipi Kadın Cezaevi başta olmak üzere diğer cezaevlerinde yönetmeliği durdurma kararından itibaren tutuklu ve hükümlülerin açık ya da kapalı görüş haklarının ihlali yönünde Bakanlığınıza şu ana kadar kaç şikayet başvurusu yapıldı? Tutuklu ve hükümlülerin iletişim ve görüş hakkını engelleyen bu ihlallerin önüne geçmek için Bakanlığınız tarafından herhangi bir çalışma yürütülmektedir? Bakanlığınız döneminde Bakırköy L Tipi Kadın Cezaevi hakkında kaç adet suç duyurusu yapılmıştır? Suç duyurularının konuları nelerdir?"

(aa/ag)



Tutuklu Şırnak Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız’ın Meclis Genel Kurulu’na gönderdiği mektubu olduğu gibi yayınlıyoruz….


 

Değerli Arkadaşlar....

Bedenlerimiz gibi sözcüklerimizin de esaret altında olduğu dört duvar arasından, ülkenin giderek kötüleşen serüveni hakkında fikri beyanda bulunacağım. Gücün en zirvesine doğru nefes nefese giden muktedirlerin her şeyi mubah görmesi dünyanın en eski hikâyesidir. Yaşadığımız coğrafyada da iktidar tutkunlarının yıllarca Kürde, Araba, Çerkeze, Yahudiye, Ermeniye, yoksula, işçiye ve bir cümle ezilenlere karşı sergilediği tanımazlık ve hiçe sayma edası bugün de tekerrür ediyor.

Çağdaş demokrasilerde görülen siyasal yozlaşma türlerinden birisi de "iktidarın kişiselleşmesi" olgusudur. Yasama, yürütme ve yargının giderek hükümet lehine evirildiği bu süreçlerde kuvvetler ayrılığı ilkesi formel bir tanımdan öteye gidemiyor. Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan kuvvetler ayrılığı ilkesini elinin tersi ile iten AKP’nin ve Başbakan’ın da bu sürece nasıl geldiğini ve iktidarı nasıl kişiselleştirdiğini hatırlatmakta fayda var. İktidara gelmeden önce “”mazlum ve mağdur” gömleği giyerek siyaset güden AKP Hükümeti’ne, 2002 yılında halk destek sunarak yönetme gücünü verdi. İktidara geldikten sonra ülkenin önemli meselelerini sürekli öteleme politikasına sarılan hükümet, kendisine yöneltilen eleştirilere de “henüz bazı şeyleri çözmedik, zamanı değil” diyerek öteleme yolunu seçti. Ülkenin temel sorunu olan Kürt sorunu, Alevi sorunu, türban sorununu yeni bir anayasa yaparak  kökten çözümünü, demokratikleşme talebi ile birlikte ele almak yerine oyalama siyasetini tercih etti. Bu konjoktürel bir tercih değil tamamen ideolojik bir tercihti. Dünün “mağduru” bugünün mağruruydu artık. Ve her iktidarlaşan her siyasal yapı gibi AKP de metamorfoza uğramıştı. Muktedirliğin zirvesine varan AKP, artık kendisine biat etmeyen muhalif kesimleri ehlileştirmeye dönük siyasi, psikolojik ve gerçeği manipüle etme amaçlı kara propaganda gibi her türlü yolu mübah görerek tasfiyeye yöneldi. Bu biat kültürüne karşı çıkan Kürt siyasal hareketi de “KCK” adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarının hedefi oldu.


Kürtleri siyaset sahnesinden silme ve tahakküm altına alma amaçlı yürütülen bu operasyonlar sonucunda partimizin 6 milletvekili, 32 belediye başkanı, yüzlerce il genel ve belediye meclis üyesi, binlerce il ve ilçe örgütü yöneticisi cezaevine atıldı. 36 gazeteci ile 33 avukatın aynı gün içinde gözaltına alınıp tutuklanmasıyla Türkiye, dünyadaki en geri demokrasiye sahip ülkelerde bile görülmeyen bir uygulamaya imza attı. Yürütülen bu hukuk dışı operasyonlar kapsamında ben de 1270 gün önce tutuklandım. Cezaevindeyken milletvekili seçildim. O saatten sonra sadece bir birey olarak tutuklu değildim artık. Yüz binlerin iradesini temsil eden ama bu iradeyi dört duvar arasında tutarak gasp eden zihniyete karşı direnen halkın vekili olmanın onuruyla mücadele etmeye devam ediyoruz.

Bizzat Başbakan ve bakanların emri ile yönetilen bu siyasi soykırımın tek amacı AKP hükümetine karşı ülkede muhalefet yürüten Kürtleri susturmak ve hizaya çekmekti. Halk iradesinin gasp edildiği, basının susturulduğu, savunma hakkının engellendiği, binlerce muhalifin cezaevinde olduğu Türkiye'de, Başbakan "yargıya talimat verdim, gereğini yapacaklar" deme pervasızlığında bulunacak kadar ileri gitmişse, demokrasi, sivil vesayetin “parlak kunduraları” altında çoktan ezilmiş demektir.

Değerli Arkadaşlar…
     
        Siyaseti, medyası ve iktidarın sunduğu bütün güç olanakları ile Kürt siyasal hareketini tasfiye etmek üzere odaklanan hükümet ve onun yandaşlarının “BDP neden reel siyaset üretmiyor” şeklindeki eleştirileri bir akıl tutulmasından öte bir şey değildir. Kürtlere değerleriniz ile ters düşün, çocuklarınıza “terörist deyiverin size siyasette var olma imkânlarını tanıyalım” türündeki şantajvari politikalar sorunu çözmekten ziyade derinleştirir. Yaşadığımız fecaatin ayırdına varmanın, onu sona erdirmenin yegâne anahtarı vicdandır. Akıl, vicdan ve izan penceresinden baktığımızda, Esad iktidarına karşı savaşan muhaliflere “özgürlük savaşçısı” derken, benzeri durumdaki Kürtlere “terörist” diyemeyiz. Bu topraklarda yaşayan her Kürdün kendini nasıl tarif ettiğini ve nasıl hissettiğini anlamaya yanaşmayan her arayış, güneşi inkâr etmek kadar boş bir çabadır. Dünyanın öte yanındaki herhangi bir Kürdün hak elde etme arayışını engellemeye odaklanmış siyasi iktidarın yaptığı  “Ayıptır, Günahtır ve Zulümdür.”

Cumhuriyetin kuruluşu ile ulus-devlet temelli zihniyet çerçevesinde hazırlanan 1924 Anayasası’nda Kürtlerin inkâr ve asimilasyonu, Kürt sorununu bugüne kadar getirdi. Kürtlerin varoluşsal haklarını zora dayalı asimilasyon, inkâr ve imha siyasetiyle ortadan kaldırmak isteyen egemen anlayışa karşı PKK’den önce de 28 defa isyan yaşandı. Bu kısır döngüden kurtulmanın tek yolu Kürt halkının statüsünün tanınacağı ve siyasal, sosyal, kültürel, hukuki ve ekonomik alandaki tüm ulusal haklarının güvence altına alınacağı demokratik bir anayasa çerçevesinde çözülebilir. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için de PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit bir an evvel kaldırılmalı ve tıkanan bu sürecin önünü açabilmesi için uygun müzakere koşullarının yaratılması elzem hale gelmiştir.

Kürtler ile Türklerin birlikte yaşama istenci, iradesi ve olanağının hızla dağıldığı, ayrıştığı ve ortak acıları yüklenmekten uzaklaştığımız bu kritik süreçte 24. Dönem Meclisi tarihi bir misyon ile karşı karşıyadır. Meclis, kangrenleşen       Kürt sorununu çözmek için 91 yıl önce 1921 Anayasası’nı hazırlayan Meclis’in ruhuyla hareket etmesi gerekmektedir. Kürtler için muhtariyeti, bugünkü tanımı ile “demokratik özerklik” hakkını tanıyan tarihi vesika niteliğindeki 1921 Anayasası’nın güncellenmesi, Kürt sorununun çözümünde etkili olacaktır. Meclis, ya birleştirici ve ayrıştırma unsuru olmayan 1921 Anayasası’nı esas alarak tarihe altın harfler ile ismini yazdıracak ya da 1924 Anayasası’nın inkâr ve asimilasyon ruhunun taşıyıcısı olarak büyük bir felaketin vebalini taşımaya devam edecek.


Ama biz bu uğursuz tarihin tekerrürüne asla izin vermeyeceğiz.

18 Aralık 2012 Salı

TUTUKLU ŞIRNAK MİLLETVEKİLİMİZ FAYSAL SARIYILDIZ'IN MECLİS GENEL KURULU'NA GÖNDERDİĞİ MEKTUBU OLDUĞU GİBİ YAYINLIYORUZ....

Değerli Arkadaşlar....

Bedenlerimiz gibi sözcüklerimizin de esaret altında olduğu dört duvar arasından
, ülkenin giderek kötüleşen serüveni hakkında fikri beyanda bulunacağım. Gücün en zirvesine doğru nefes nefese giden muktedirlerin her şeyi mubah görmesi dünyanın en eski hikâyesidir. Yaşadığımız coğrafyada da iktidar tutkunlarının yıllarca Kürde, Araba, Çerkeze, Yahudiye, Ermeniye, yoksula, işçiye ve bir cümle ezilenlere karşı sergilediği tanımazlık ve hiçe sayma edası bugün de tekerrür ediyor.

Çağdaş demokrasilerde görülen siyasal yozlaşma türlerinden birisi de "iktidarın kişiselleşmesi" olgusudur. Yasama, yürütme ve yargının giderek hükümet lehine evirildiği bu süreçlerde kuvvetler ayrılığı ilkesi formel bir tanımdan öteye gidemiyor. Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan kuvvetler ayrılığı ilkesini elinin tersi ile iten AKP’nin ve Başbakan’ın da bu sürece nasıl geldiğini ve iktidarı nasıl kişiselleştirdiğini hatırlatmakta fayda var. İktidara gelmeden önce “”mazlum ve mağdur” gömleği giyerek siyaset güden AKP Hükümeti’ne, 2002 yılında halk destek sunarak yönetme gücünü verdi. İktidara geldikten sonra ülkenin önemli meselelerini sürekli öteleme politikasına sarılan hükümet, kendisine yöneltilen eleştirilere de “henüz bazı şeyleri çözmedik, zamanı değil” diyerek öteleme yolunu seçti. Ülkenin temel sorunu olan Kürt sorunu, Alevi sorunu, türban sorununu yeni bir anayasa yaparak kökten çözümünü, demokratikleşme talebi ile birlikte ele almak yerine oyalama siyasetini tercih etti. Bu konjoktürel bir tercih değil tamamen ideolojik bir tercihti. Dünün mağduru bugünün mağruruydu artık. Ve her iktidarlaşan her siyasal yapı gibi AKP de metamorfoza uğramıştı. Muktedirliğin zirvesine varan AKP, artık kendisine biat etmeyen muhalif kesimleri ehlileştirmeye dönük siyasi, psikolojik ve gerçeği manipüle etme amaçlı kara propaganda gibi her türlü yolu mübah görerek tasfiyeye yöneldi. Bu biat kültürüne karşı çıkan Kürt siyasal hareketi de “KCK” adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarının hedefi oldu.

Kürtleri siyaset sahnesinden silme ve tahakküm altına alma amaçlı yürütülen bu operasyonlar sonucunda partimizin 6 milletvekili, 32 belediye başkanı, yüzlerce il genel ve belediye meclis üyesi, binlerce il ve ilçe örgütü yöneticisi cezaevine atıldı. 36 gazeteci ile 33 avukatın aynı gün içinde gözaltına alınıp tutuklanmasıyla Türkiye, dünyadaki en geri demokrasiye sahip ülkelerde bile görülmeyen bir uygulamaya imza attı. Yürütülen bu hukuk dışı operasyonlar kapsamında ben de 1270 gün önce tutuklandım. Cezaevindeyken milletvekili seçildim. O saatten sonra sadece bir birey olarak tutuklu değildim artık. Yüz binlerin iradesini temsil eden ama bu iradeyi dört duvar arasında tutarak gasp eden zihniyete karşı direnen halkın vekili olmanın onuruyla mücadele etmeye devam ediyoruz.

Bizzat Başbakan ve bakanların emri ile yönetilen bu siyasi soykırımın tek amacı AKP hükümetine karşı ülkede muhalefet yürüten Kürtleri susturmak ve hizaya çekmekti. Halk iradesinin gasp edildiği, basının susturulduğu, savunma hakkının engellendiği, binlerce muhalifin cezaevinde olduğu Türkiye'de, Başbakan "yargıya talimat verdim, gereğini yapacaklar" deme pervasızlığında bulunacak kadar ileri gitmişse, demokrasi, sivil vesayetin “parlak kunduraları” altında çoktan ezilmiş demektir.

Değerli Arkadaşlar…

Siyaseti, medyası ve iktidarın sunduğu bütün güç olanakları ile Kürt siyasal hareketini tasfiye etmek üzere odaklanan hükümet ve onun yandaşlarının “BDP neden reel siyaset üretmiyor” şeklindeki eleştirileri bir akıl tutulmasından öte bir şey değildir. Kürtlere değerleriniz ile ters düşün, çocuklarınıza “terörist deyiverin size siyasette var olma imkânlarını tanıyalım” türündeki şantajvari politikalar sorunu çözmekten ziyade derinleştirir. Yaşadığımız fecaatin ayırdına varmanın, onu sona erdirmenin yegâne anahtarı vicdandır. Akıl, vicdan ve izan penceresinden baktığımızda, Esad iktidarına karşı savaşan muhaliflere “özgürlük savaşçısı” derken, benzeri durumdaki Kürtlere “terörist” diyemeyiz. Bu topraklarda yaşayan her Kürdün kendini nasıl tarif ettiğini ve nasıl hissettiğini anlamaya yanaşmayan her arayış, güneşi inkâr etmek kadar boş bir çabadır. Dünyanın öte yanındaki herhangi bir Kürdün hak elde etme arayışını engellemeye odaklanmış siyasi iktidarın yaptığı “Ayıptır, Günahtır ve Zulümdür.”

Cumhuriyetin kuruluşu ile ulus-devlet temelli zihniyet çerçevesinde hazırlanan 1924 Anayasası’nda Kürtlerin inkâr ve asimilasyonu, Kürt sorununu bugüne kadar getirdi. Kürtlerin varoluşsal haklarını zora dayalı asimilasyon, inkâr ve imha siyasetiyle ortadan kaldırmak isteyen egemen anlayışa karşı PKK’den önce de 28 defa isyan yaşandı. Bu kısır döngüden kurtulmanın tek yolu Kürt halkının statüsünün tanınacağı ve siyasal, sosyal, kültürel, hukuki ve ekonomik alandaki tüm ulusal haklarının güvence altına alınacağı demokratik bir anayasa çerçevesinde çözülebilir. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için de PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit bir an evvel kaldırılmalı ve tıkanan bu sürecin önünü açabilmesi için uygun müzakere koşullarının yaratılması elzem hale gelmiştir.

Kürtler ile Türklerin birlikte yaşama istenci, iradesi ve olanağının hızla dağıldığı, ayrıştığı ve ortak acıları yüklenmekten uzaklaştığımız bu kritik süreçte 24. Dönem Meclisi tarihi bir misyon ile karşı karşıyadır. Meclis, kangrenleşen

Kürt sorununu çözmek için 91 yıl önce 1921 Anayasası’nı hazırlayan Meclis’in ruhuyla hareket etmesi gerekmektedir. Kürtler için muhtariyeti, bugünkü tanımı ile “demokratik özerklik” hakkını tanıyan tarihi vesika niteliğindeki 1921 Anayasası’nın güncellenmesi, Kürt sorununun çözümünde etkili olacaktır. Meclis, ya birleştirici ve ayrıştırma unsuru olmayan 1921 Anayasası’nı esas alarak tarihe altın harfler ile ismini yazdıracak ya da 1924 Anayasası’nın inkâr ve asimilasyon ruhunun taşıyıcısı olarak büyük bir felaketin vebalini taşımaya devam edecek.

Ama biz bu uğursuz tarihin tekerrürüne asla izin vermeyeceğiz...

17 Aralık 2012 Pazartesi


TUTSAK VEKİLLERDEN ERDOĞAN VE ŞAHİN'E ROBOSKİ SORULARI

ANKARA-  BDP'nin tutuklu Şırnak milletvekilleri Faysal Sarıyıldız ve Selma Irmak, Roboski katliamı ile ilgili kamuoyunun merak ile beklediği soruların yanıtlanması talebiyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in yanıtlaması istemiyle Meclis'e soru önergesi verdi. 

BDP'nin tutuklu Şırnak milletvekilleri Faysal Sarıyıldız ile Selma Irmak, Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboskî (Ortasu) köyünde TSK'ye ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu katledilen 34 yurttaş ile ilgili yürütülen soruşturmaya ilişkin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e ayrı ayrı yazılı soru önergeleri verdi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde bulunan Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile Başbakan Erdoğan'ın yanıtlaması talebiyle verdiği önergede, Kürt sorunun trajedisini bütün çıplaklığı ile gözler önüne seren Roboski katliamının 11 gün sonra birinci yılını dolduracağına dikkat çekerek, "Katliam Türkiye'de büyük bir kırılma noktasının oluşmasına neden oldu. Katliamda sorumluluğu olanların ortaya çıkarılması ve cezalandırılması için sürekli yollarda olan Roboskili ailelerin adalete olan güvenleri her geçen gün daha da azalıyor. Sorun artık sadece Roboskili ailelerin davası olmaktan çıkmış, hak, hukuk ve adalet savunucularının da ortak davası haline gelmiştir" dedi. 

TMK 10. Madde ile görevli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği'nce soruşturma başlatılmasına rağmen, sürdürülen soruşturmada uygulanan "kısıtlama kararı" nedeniyle kamuoyunun herhangi bir bilgiye sahip olmadığına değinen Sarıyıldız, katliamda yaşamını yitiren ailelerin avukatlarının 8 Haziran 2012 tarihinde Diyarbakır Savcılığı'na başvurduğunu hatırlattı. Başvuruda bulunan ailelerin kısıtlama kararının kaldırılması ve dosyanın bir örneğinin kendilerine verilmesi ve soruşturmada bugüne kadar yapılan işlemler konusunda bilgi talebini içeren iki ayrı dilekçe verdiğini hatırlatan Sarıyıldız, "Dilekçeler, o tarihlerde görev yapan Başsavcı Vekili Ahmet Karaca'ya teslim edildi. Aradan geçen süre içerisinde verilen dilekçelere herhangi bir yanıt verilmemesi üzerine avukatlar, dilekçelerinin akıbetini sormak için savcılığa başvurdu. Ancak Uludere soruşturmasını sürdüren savcı ile dosyada görevli kâtip, avukatlara verilen dilekçelerin dava dosyasında yer almadığı bilgisini verdi" diye belirtti.

'Operasyona hükümet yetkilileri onay vermiş midir?'


Sarıyıldız, ailelerin avukatlarının, soruşturma dosyasında kaybolan dilekçelerini, 12 Aralık 2012 tarihinde bir kez daha Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na sunduğunu anımsatarak, katliamda yakınlarını yitirenlerin ailelerinin olayın yaşandığı günden bu yana ısrar ile yanıtını bulmaya çalıştıkları soruların cevaplandırılmasının önem arz ettiğini belirtti. Sarıyıldız, Erdoğan'a şu soruları yöneltti: "Bölgede İHA ya da farklı araçların görüntüleri istendi mi? Kamu görevlisi olan yetkililerin ifadesine başvuruldu mu? Sağ kurtulan kişilerin ifadelerine başvuruldu mu? Karakol yetkililerinin ifadelerine başvuruldu mu? Operasyona hükümet yetkilileri onay vermiş midir?" 

'Örtbas edilmesi ile ilgili talimatınız oldu mu?'

Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Şırnak Milletvekili Selma Irmak da, BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken aracılığı ile Roboski katliamı hakkında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı'na yazılı soru önergesi verdi. Irmak, verdiği soru önergesinde Şahin'e şu soruları yöneltti: "F-16'ların bombardımanı ile katledilen 34 sivil yurttaşın failleri neden hala bilinmemektedir? Soruşturmanın sonuçlanmasının zamana yayılması ve örtbas edilmesi ile ilgili bir talimatınız oldu mu? Katliam soruşturmasının bu haliyle, 'Ankara'nın derin dehlizlerinde' kaybolmadığını iddia edebilir misiniz? Geçimlerini kaçakçılıkla sağlayan 34 sivil yurttaşın katledilmesinde F-16 savaş uçaklarında görev yapan, operasyon kararı veren ve bombalamayı gerçekleştiren kişiler hakkında soruşturma açılmış mıdır? Bu kişilerin soruşturma aşamasında ifadelerine başvurulmuş mudur? Başvurulmuşsa, ifadeler nelerdir? Üzerinden bir yıla yakın süre geçmesine rağmen devletin 'Yanlış istihbarat' gibi açıklamalarla özür dilemeden geçiştirdiği, katliamın faillerini açığa çıkarmayarak Türkiye'de insana, adalete, hak ve hukuka zerre kadar değer vermeyen bir hüküm sürmekte olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir. İnsanın katledilmesine göz yuman, soruşturmaları geciktirerek unutturmaya çalışan politikaları devlet politikası olarak mı belirlediniz?" 

14 Aralık 2012 Cuma


BDP'li vekil Sarıyıldız: İşkenceciler cezalandırılmalı

 ANKARA-Şırnak’ta iki gencin maruz kaldığı işkence iddiasını Meclis gündemine taşıyan tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, İçişleri Bakanı İ. Naim Şahin’e, “Şırnak’ta Bakanlığınız döneminde bu ve benzeri kaç farklı hukuka ve insan haklarına aykırı olay gerçekleşmiştir?” diye sordu.

 Tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 7 Aralık 2012 tarihinde Diyarbakır'dan Şırnak'ın Uludere İlçesi’ne bağlı Ortaköy (Arûş) Köyü’ne giderken gözaltına alınan S.E. ve B.B. isimli yurttaşların, Şırnak İl Emniyet Müdürlüğü’nde işkenceye uğradıkları yönündeki iddiayı Meclis gündemine taşıdı. BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e yazılı soru önergesi veren Sarıyıldız, gözaltına alınan B.B ve S.E’nin iki gün boyunca işkenceye maruz kaldığı yönündeki haberlerin basına yansıdığını belirtti.

 ‘İşkenceciler cezalandırılmalı’

Sarıyıldız, işkence ve insanlık dışı muamelenin giderek arttığı bu coğrafyada bu tür muamele yapan kişilere savcılığın dava açıp, mahkemenin ceza vermemesi nedeni ile hukuk dışı uygulamaların arttığına dikkat çekti. İşkencenin önüne geçilmesi için işkencecileri cezalandırmanın başta gelen önlemlerden bir tanesi olduğuna işaret eden Sarıyıldız, “ İşkence yasağı, kişinin vücut bütünlüğü ve vücut dokunulmazlığı hakkını ihlal eden ve diğer bütün insanlık dışı, zalimane ve onur kırıcı muamele ve cezaları içine alan, kayıtsız şartsız ve koşulsuz bir yasaktır” diye belirtti.  Sarıyıldız,  İçişleri Bakanı Şahin’e yanıtlaması talebi ile şu soruları sordu:


-    Şırnak İl Emniyet Müdürlüğü’nde vuku bulunduğu belirtilen işkence iddiasının doğruluğu nedir? İşkence yaptıkları belirtilen polis ya da polisler ve TEM Şube Müdürlüğü’ndeki sorumlu diğer görevliler hakkında herhangi bir inceleme başlatılmış mıdır?-

-   Şırnak’ta Bakanlığınız döneminde bu ve benzeri kaç farklı hukuka ve insan haklarına aykırı olay gerçekleşmiştir? Kaç güvenlik görevlisi hakkında soruşturma ya da inceleme başlatılmıştır?-

-     Bu yöndeki hukuksuz uygulamaların her gün yaşandığı ortada iken, hangi fiili uygulama veya talimat nedenleriyle bu eylemler cezasız kalmaktadır?



13 Aralık 2012 Perşembe


Sarıyıldız: Roboski anmasına katılmak isteyen aileler tehdit mi ediliyor?
 

ANKARA- Tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, askeri yetkililerin, Roboski katliamında yaşamını yitirenlerin yakınları ile görüşerek, anma etkinliklerini boşa çıkarılması girişimlerini Meclis'e taşıdı. Sarıyıldız, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e Şahin’e, “Aradan geçen 1 yıllık süre zarfına rağmen Bakanlığınız tarafından katliamın faillerinin açığa çıkarılması konusunda herhangi bir gelişme kaydedilmiş midir? Şu ana kadar katliam aydınlatılmadığı için siyasi etik gereği istifa etmeyi düşünüyor munuz?” diye sordu.
Tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, BDP Grup Bakanvekili İdris Baluken aracılığıyla verdiği soru önergesini İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Anayasa’nın 98. ve İç Tüzüğün 99. Maddeleri gereceğince yazılı yanıtlamasını talep etti.
Sarıyıldız, 28 Aralık 2011 günü Uludere’de gerçekleşen katliamın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen halen bombalama emrinin kimin verdiği konusunda resmi bir açıklamanın yapılmadığına dikkat çekerek, “  Geride kalan bir yıllık süre zarfında katliamı yapanları yargı önünde hesap vermesi için bütün kapıları çalan Roboski ailelerinin hak ve adalet talepleri görmezden gelinmiştir. Başta Kürt halkı olmak üzere insanlık camiasının hafızasında unutulmayacak olan Roboski Katliamı’nda yaşamını yitiren ailelerin kendi çocuklarının anma törenlerine katılmamaları yönünde tehdit edildikleri basına yansımıştır” diye belirtti.


Sarıyıldız, Roboski katliamı yıl dönümü yaklaşırken, askeri yetkililerin Roboski Köyü’nün önde gelenleri ile bir dizi görüşme yaptığını ve böylece 28 Aralık’ta yapılması planlanan etkinlikleri boşa çıkarmayı hedeflediğini belirtti. Katliamda yaşamını yitiren Nadir Alma’nın babası Sadık Alma’nın konuyu basın ile paylaştığına da vurgu yapan Sarıyıldız, “Şırnak Tümen ve Gülyazı Tugay Komutanlığı'nda iki toplantı gerçekleştirildiğini söyleyen Alma, askeri yetkililerin özellikle köy muhtarı ve korucu başlarını çağırdığını ve 28 Aralık'ta ne olacağı, nasıl önlem alınabileceğine ilişkin tartışmaları yürütüldüğünü vurgulayarak, ‘İşte ne yapılacak diye soruyorlar nasıl önlem alabileceğini soruyorlar. Askeri yetkililer Zeki Tosun, Ubeyt Encü, Felek Encü ve Mercan Encü'yu hedef gösteriyor” diye hatırlattı.
Yine katliamda yaşamını yitiren Mehmet Ali Tosun'un babası Zeki Tosun’un, basın kuruluşlarıyla yaptıkları görüşmeler ve katıldıkları ziyaretler nedeniyle suçlandıklarını ve endişe duyduklarını açıkladığına işaret eden Sarıyıldız, “ Tosun,  birkaç gün önce Şırnak Alay Komutanlığı'nda bir toplantı yapıldığını ve toplantıya katılanlara askeri yetkililerin, 'Roboski'ye gitmeyin, anmaya katılmayın' şeklinde uyarıda bulunduğunu dile getirmiştir” dedi.
Sarıyıldız, önergede şunları sordu:

1. Roboski Katliamı’nda yaşamını yitiren aileler ile Gülyazı Tugay Komutanlığı ve Şırnak Alay Komutanlığı’nda toplantı yapılmış mıdır? Yapılmış ise hangi amaç ile toplantı gerçekleştirilmiştir?

2. Gerçekleştirildiği belirtilen toplantılarda ailelerin 'Roboski'ye gitmeyin, anmaya katılmayın' şeklinde tehdit edildikleri yönündeki iddiaların doğruluğu nedir?

3. Söz konusu tehdidi gerçekleştirdiği belirtilen Şırnak Alay Komutanlığı ve Gülyazı Tugayı Komutanlığı’ndaki askeri yetkililer hakkında herhangi bir inceleme ya da soruşturma başlatılmış mıdır?

4. Katliamda yaşamını yitirenleri kendi evlatlarını ve kardeşlerini anmaları en doğal hak değil midir? Katliamın aydınlatılması için STK’lar, siyasi partiler ve basın ile sık sık temas halinde olan ailelere askeri yetkililerin “niye görüşüyorsunuz” yönünde herhangi bir telkinleri ya da tehditleri olmuş mudur?

5. Aradan geçen 1 yıllık süre zarfına rağmen Bakanlığınız tarafından katliamın faillerinin açığa çıkarılması konusunda herhangi bir gelişme kaydedilmiş midir? Şu ana kadar katliam aydınlatılmadığı için siyasi etik gereği istifa etmeyi düşünüyor musunuz?

 
 

10 Aralık 2012 Pazartesi


                                                                                                                 
SARIYILDIZ: ASKERİ HARCAMALARIN DENETİMİ İÇİN MECLİS ARAŞTIRMASI İSTEDİ
Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Türkiye’nin dünyada en yüksek askeri harcama yapan 14’üncü ülke olduğuna dikkat çekerek, Askeri harcamaların yüzde 20 azaltılmasıyla 12,5 milyon sigortasız vatandaşın genel sağlık sigortası priminin devlet tarafından karşılanabileceğini ve 1,5 milyon yoksul haneye ayda 465,4 TL düzenli gelir desteği verilebileceğini belirtti.
Tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, askeri harcamaların şeffaf ve izlenebilir olması, bütçenin hazırlanmasında demokratik süreçlerin işlemesi ve sendikalar ile demokratik kitle örgütlerinin de bütçe hazırlık süreçlerine dahil edilmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasını istedi. Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken aracılığı ile verdiği soru önergesinde Türkiye’de askeri harcamaların STK’ların ve hatta parlamentonun denetimine yeterince açık olması talebinin, demokratik bir istem olduğunu belirtti. TSK’nın 2000 yılından bu yana 2011’de ilk kez personel mevcudunu açıkladığına işaret eden Sarıyıldız, “Askeri harcamaların parlamento tarafından denetimi konusunda kısıtlamalar devam etmektedir. Örneğin, 2011 yılında kamu idarelerinin TBMM’ye sundukları ödenek cetvelleri içinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın ki 41 sayfa, Sağlık Bakanlığı’nınki 24 sayfa, Emniyet Genel Müdürlüğü’nünki 28 sayfa, İçişleri Bakanlığı’nın ki 12,5 sayfa iken Milli Savunma Bakanlığı’nın 2,5 sayfa ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın ödenek cetvelinin 2 sayfa olduğunu görmekteyiz. Askeri harcama yapan idarelerin ödenek cetvellerinin bu derecede sınırlı bilgi içermesi gerek askeri harcamalar üzerindeki parlamento denetimini gerekse sivil toplum kuruluşlarının bu harcamaları izlemesini kısıtlayan bir unsur olmaktadır. Başbakanlığın örtülü ödenek harcaması toplamı, Başbakanlık faaliyet raporlarında açıkça görülebilmektedir. Bu harcamaların askeri harcamalara yönlendirilen kısmı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır” diye belirtti.

‘Türkiye en yüksek askeri harcama yapan 14. Ülke’
Tüm dünya ülkeleri için askeri harcamaları hesaplayıp ilan eden Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü ‘nün (SIPRI) verilerine göre Türkiye’nin dünyada en yüksek askeri harcama yapan 14. ülke konumunda olduğuna dikkat çeken Sarıyıldız, askeri kurumların personel harcamaları ve bu personelin ihtiyaçlarına yönelik mal ve hizmet alımları bir arada düşünüldüğünde harcamaların % 75’ini oluşturduğunun vurguladı. Askeri harcamaların sadece yüzde 5 azaltılmasıyla 12,5 milyon sigortasız vatandaşın genel sağlık sigortası priminin devlet tarafından ödenebileceğine ve 1 milyon göreli yoksul haneye de ayda 295,5 TL düzenli gelir verilebileceğine altını çizen Sarıyıldız, “Askeri harcamaların yüzde 20 azaltılmasıyla ise 12,5 milyon sigortasız vatandaşın genel sağlık sigortası primi devlet tarafından karşılanabilir ve 1,5 milyon yoksul haneye ayda 465,4 TL düzenli gelir desteği verilebilir” diye kaydetti.

‘2013 bütçesi, savaş bütçesidir’
 
“2013 Bütçesi”nin de bir savaş bütçesi olduğuna vurgu yapan Sarıyıldız, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik, İç işleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT, Cezaevleri Genel Müdürlüğü gibi kurumlara 52,3 milyar Lira ayrıldığına işaret ederek,   bu kurumların bütçesinin Hazine ve Maliye Bakanlığından sonra ikinci sırada yer aldığını ve bu payın MYB’nin % 13’üne tekabül ettiğine değindi. Sağlık harcamaları için ayrılan 16, 7 milyar TL’lik pay ise askeri ve güvenlik harcamalara ayrılan bütçenin   üçte biri kadar olduğunu hatırlatan Sarıyıldız, 2013 bütçesi bir asker, polis ve cezaevleri bütçesidir. Savaş bütçesi, adaletsiz toplanan vergilerin savaşa ve ranta aktarıldığı, eğitim ve sağlık hizmetlerinin yok edildiği bütçedir. Silahlanma, şiddet ve savaş politikalarına dayanan bütçe anlayışından vazgeçilmelidir. Çünkü güvenlik ve silah harcamaları, toplumsal barış ve adaletin sağlanmasını tehdit eder” diye vurguladı.