26 Şubat 2013 Salı


Sarıyıldız, cemevleri için Meclis araştırması istedi
Tutuklu Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Alevi yurttaşların yaşadıkları sorunların tespiti ve Alevilerin kutsal mekân olarak gördüğü cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşabilmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi.
Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, Alevilerin Türk İslam sentezi ile “inanç terbiyesi”nden geçirilmek istendiğini belirterek, Alevlerin kutsal mekan olarak gördüğü cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşabilmesi için Meclis Araştırması açılmasını istedi. Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken aracılığı ile Meclis’e sunduğu araştırma önergesinde, Türkiye’de yaşayan  milyonlarca  Alevinin, asimilasyon kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılması ve cemevlerinin ibadethane olarak yasal statüye kavuşturulması için yıllarca bütün platformlarda mücadele ettiğine vurgu yaptı.
ALEVİLİK TÜRK İSLAM SENTEZİ İLE ASİMİLE EDİLMEK İSTENİYOR
Tarih boyunca bir çok acı yaşayan Alevilerin Cumhuriyet döneminde ise başta Dersim olmak üzere, Sivas, Maraş ve Çorum  katliamlarında katledilerek yerinden yurdundan edildiğini hatırlatan Sarıyıldız, “Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar katliam, asimilasyon, ötekileştirilme, kamuda dışlanma, görsel ve yazılı medyada ve ayrıca ders kitaplarında ayrımcı uygulamalara maruz kalan Aleviler kendi inançlarına uygun yaşama olanaklarından mahrum bırakılmaktadırlar. Bir inanç, felsefe ve yaşam biçimi olan Alevilik bir devlet politikası olarak Türk İslam sentezinin etkisi altına alınarak özünden boşaltılmak istenmektedir. 'Tek din Müslümanlık, tek dil Türkçe, tek ırk Türk' paradigması ile ülkeyi yönetenler yıllarca bu ülkeye tek tipliliği dayattığı gibi farklı etnik ve inanç gruplarını reddederek , çok  kültürlülüğü bölünme fobisine dönüştürdü” diye belirtti.
ALEVİLER KENDİ KİMLİKLERİNİ GİZLEMEK ZORUNDA BIRAKILIYOR
Türkiye’de hükümetlerin Alevilerin temel taleplerini bir hak hukuk sorunu, bir eşit yurttaşlık hakkı istemi olarak ele almak yerine, soruna resmi ideolojinin Sünni  perspektifi ile yaklaşım gösterdiğini belirten Sarıyıldız,  Alevilere yönelik Sünnileştirme politikaları halen günümüzde de devam ettiğine değindi. “Alevileri toplum nezdinde bir “öcü” ve “fobi” olarak gösteren bu algının altında egemen zihniyetin Alevileri yok sayan ayrımcı politikası vardır” diyen Sarıyıldız, araştırma önergesinde şu hususlara dikkat çekti. “ Resmi ideolojinin pompaladığı algıdan ötürü Alevi yurttaşlarımızın çoğu zaman kendi kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlardır. “Aleviler, gündelik hayatta ayrımcılığa ve eşitsizliğe maruz kalıyor. Alevi yurttaşların toplumsal yaşamın bütün alanlarında ayrımcılığa uğramadan ve ibadetlerini rahatça yapabilecekleri imkânlar sunulmalıdır. Her din ve inanç gurubu gibi Aleviliğin de kendi varoluşsal  inancını simgeleyen bir ibadethanesi bulunmaktadır. Alevilerin kutsal mekân olarak gördüğü ibadethane de cemevleridir. Demokrasi kültürünün olduğu ve demokratik yönetim anlayışının hâkim olduğu hiçbir ülke, başka inancın dini mabedinin neresi olduğuna karar veremeyeceği gibi kendi dışındaki inancı tanımlama hakkını kendinde bulmaz. Ancak Türkiye’de yaklaşık yüz yıllık devlet geleneği,  sürekli olarak Kürtlerin, Lazların, Arapların, Süyanilerin, Ermenilerin ve Alevilerin kendilerini nasıl tanımlamaları gerektiği konusunda dayatmacı ve inkârcı bir siyasetin yürütücüsü olmuştur”


17 Şubat 2013 Pazar


Öfkelerimizi barışa bağışlayalım

SAADET YILDIZ/BİRGÜN

BDP’nin tutuklu Şırnak Milletvekilli Faysal Sarıyıldız, avukatı aracılığıyla sorularımızı yanıtladı. Milletvekili Sarıyıldız, hastaneye gittiklerinde dahi ellerinin kelepçelendiğini aktardı ve "Bunu onur kırmak için yaptıklarını biliyoruz" dedi. Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in tutuklu vekillerin durumuna ilişkin tutumunun, nezaketten ileriye gitmediğini kaydeden Sarıyıldız, cezaevi koşullarında milletvekilliği yapmanın zorluklarını anlattı. Kürt sorununun tutukluların bırakılmasıyla çözülemeyeceğinin de altını çizen Sarıyıldız, geniş ölçekli bir çözüm yolunda gidilmesi gerektiğinin altını çizdi. Sarıyıldız topluma "Öfkelerimizi barışa bağışlayalım" sözleriyle seslendi.

- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan uzun tutukluluk konusunu sadece askerlerin tutukluluğu üzerinden eleştiriyor. Bu konuda tutuklu milletvekillerinin gündeme gelmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Askere yönelik AKP operasyonu büyük oranda sona erdi; kendisi açısından tehlike arz edeni içeri alıp etkisiz hale getirdi. Dışarıda kalanı da kendisine tabi kıldı. Daha önce yumruğunu masaya indirerek tepkisini ortaya koyan asker, gelinen aşamada en fazla emekliliğini talep ediyor. Öte yandan sürekli düşman üreten bir siyaset güden AKP, motivasyonu düşmüş, ayrıca kendisine yönelik gizil öfkeye sahip bir orduyu çıkarları açısından doğru görmez. Dolayısı ile en son hasta general ziyareti ve askerin uzun tutukluluğuna dair açıklama gibi jestlerle hem askerin hem de bir kısım kamuoyunun gönlü alınmaya çalışılıyor. Dün Ergenekon’un savcılığını yapan Başbakan bugün avukatlığını yapabiliyor. Neticede günlük nabızlara göre politika üreten, algıları ustaca yöneten pragmatist bir hükümettir söz konusu olan.  Tutuklu milletvekillerine gelince işler değişiyor. Her şeyden önce biz içerideki siyasetçiler, hükümetin dolayısı ile devletin siyaseten daha savaş halinde olduğu dinamik, güçlü her türlü yönelime rağmen önü alınamayan, büyük halk desteği olan meşru Kürt siyasal hareketinin mensuplarıyız. Ergenekon ile bir tutulmak tam da bu neden ile bizi incitir. Yüz askerin tahliyesi üzerine yapılacak bir pazarlık o cephede çözüm olarak görülürken, ülkenin yüz yıllık sorunu birkaç siyasetçinin bırakılması ile çözülemeyecek kadar ciddidir. Kürt siyaseti salt tahliyeler üzerine bir pazarlığa girmez. Bizler açısından önemli olan Kürt siyasetinin özgür olup olmayacağıdır. Bu nedenle biz Sayın Abdullah Öcalan’ı ve Sayın Öcalan üzerinden gelişecek bir süreci önemsiyoruz.

- İmralı trafiği yoğunlaşmış, yaygın kanaate göre çözüm için uygun zemin yakalanmışken sizin gibi BDP'li vekillerin hala hapiste bulunması sizce neyin göstergesi?

Başlatıldığı ifade edilen bu süreç, Kürtlere salt silah bıraktırmayı mı amaçlıyor? Yoksa silahın da bir sonucu olduğu Kürt halkının siyasal sorununu demokratik yöntemlerle çözümünü mü amaçlıyor?  Bu konuda bizim ve halkımızın ciddi kuşkuları var. Devlete  karşı bu kuşkunun arkasında çok ciddi bir tarihsel gerçeklik var. Tarihin perdesini araladığımızda Kürtler bu süreçlerde sürekli oyalanmış ve oyuna getirilerek tasfiye edilmek istenmiştir. Bu tereddütler içinde ziyadesiyle gerekçemizin olduğunu düşünüyoruz. Demin belirttiğim gibi tahliyeler tek başına fazla anlam taşımamakla birlikte güdümlü yargının ipe sapa gelmez kararlarıyla binlerce siyasetçinin yıllardır içeride tutuluyor.  Kürt sorunun çözümünün gözetildiği ifade edilen bu süreçte Kürt siyasetçilerin,  gazetecilerin, sendikacıların ve kadınların hala zindanda olması samimi bir çözüm niyetiyle bağdaştırılabilir mi? Bir samimiyet söz konusu ise Roboski katliamı konusunda halkımızın acılarını dindirecek bir açıklama yapılamaz mı? Paris katliamının sanığı olan şahsın Türkiye’deki bağlantıları tüm boyutlarıyla açıklanamaz mı?  Bu kış ortasında operasyonlar kesintisiz sürdürülür mü?  Suriye’de demokratik bir sisteme barışçıl bir şekilde geçen Kürtlerin üzerine paralı çeteler gönderilir mi? Bunların hepsi ciddi soru işareti ve sorunlardır.   Tüm bu olumsuz koşullara rağmen Türkiye’deki halkların onurlu birliktelik ile bir arada yaşayacağı toplumsal barışın inşası için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.  Bertolt Brecht’in şiirinde belirttiği gibi, “barış ağaç değil, ot değil ki  yeşersin:  Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir” İşte hepimizin hasret duyduğu sulhun sesini güçlü kılmak ve çiçeklenmesini sağlanmak için yıllardır süren savaştan kaynaklı öfkelerimizi barışa bağışlayalım.

- Meclis Başkanı Cemil Çiçek'in ara ara tutuklu milletvekilleriyle ilgili ılımlı açıklamaları oluyor ancak bu hükümetin tavrı ve politikasına yansımıyor. Sizce bu sadece 'demokratik görünme çabası' mı yoksa AKP içinde bu konuda fikir ayrılığı var mı?

Sayın Çiçek Meclis Başkanı’dır. 9 milletvekilinin 2 yılı aşkın bir süredir Meclis dışında tutulmasını ciddi bir sorun ele almalı. Çünkü Meclisin eksiksiz ve demokratik bir şekilde faaliyet yürütmesinden birinci derecede kendisi sorumludur. Sayın Başkan yer yer bu sorunu düşük bir tonla dile getiriyor, ancak mensubu olduğu Partinin sert tepkisiyle karşılaşınca sessizliğe bürünüyor. Böyle olunca tutumuzu zorunlu bir nezaketten kaynaklandığı izlenimi ortaya çıkıyor.

- Peki, tutukluyken milletvekilliği yapmak mümkün mü?

Cezaevi koşullarında milletvekilliğin gereklerini yerine getirmek pek mümkün olmuyor. Halkı arasında olmadığın için güncel sorunlarını ele alıp Meclis’in gündemine taşıyamıyorsun.  Ayrıca basın-medya üzerinden sınırlı da olsa edindiğim bilgiler ile hazırladığım önergeleri kendi ismin ile Meclis’e taşıyamıyorsun. Kıt kanaat malumatlar ile hazırlayıp grup başkanvekillerimiz üzerinden Meclis’e sunduğun önergelerin sonucuna ilişkin de bilgi alamıyorsunuz. Anlayacağınız bize ‘vekillik yapamazsınız’ deniliyor. Ancak vekili bulunduğumuz halkımızla bu diyalektik bir şekilde işliyor. Verili sistemde halkı doğru temsil etmenin yegâne yerinin Meclis olmadığını halkımız da gayet iyi biliyor ve sahip çıkıyor.

- Bir vekil olarak cezaevinde nasıl muamele görüyorsunuz?

Cezaevinde bulunan binlerce arkadaşımıza nasıl yaklaşılıyorsa bize de öyle yaklaşılıyor. Zaten farklı bir beklenti ya da muamele talebimiz de yok. Mahkeme ve hastane gidişlerinde askerin tutumu bazen çok zorluyor.  Hastane koridorunda dahi eliniz kelepçeli etrafınızda da bir sürü asker olduğu halde ayrıca elinizdeki kelepçeye bir askerde kelepçeleniyor. Bunu güvenlik tedbirinden ziyade onuru düşürmeyle ilgili olduğunun farkındayız.

4 yıldır içerdesiniz... Dışarıyı özlediniz mi?

-Dışarısı özlenmez mi? Dışarı,  yaşamının gerçekliğinden bağımsız olarak dışarısı özlenir. Kuşatılma insanın doğasına terstir ve henüz ifadeye kavuşmamış bir duygudur. Tarihsel bir geçmişi olan zindanlar modern dönem ile birlikte özellikle mekânsal kuşatma ile birlikte ruhsal ve zihinsel kuşatmayı da temin edecek şekilde tasarlanmaya başlandı. Günümüzde büyük anlamı olmalı ki insan hapishaneye katlanabilsin. Büyük bir hakikat algısı olmaksızın zindana tahammül etmek mümkün değil. Nasıl ve niçin yaşanması doğru kavrandığı oranda hapishane gerçeği üzerinden geliştirilen politikalar etkisiz kılınır. Kürtler, büyük hapishane deneyimi ve güçlü hakikat algısı ile zindanların hükmünü yer ile bir etmiştir. Yolu hapishaneden geçmemiş politik bir Kürt neredeyse yok gibidir. Egemenlere kötü bir haber olacak. Kürtler hapiste bile özgür yaşamanın sırrını çoktan çözdüler.

11 Şubat 2013 Pazartesi


Sarıyıldız, 'çocuk gelinler' için Meclis araştırması istedi


Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan, tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, çocuk gelinler sorununun yaygınlaşmasında etkili olan toplumsal yapının açığa çıkarılması ve bir cinsel istismar olan sorunun çözüme kavuşabilmesi için konu hakkında Meclis Araştırması açılmasını istedi. Sarıyıldız, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan aracılığı ile verdiği araştırma önergesinde ”çocuk gelinler" meselesinin Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı bir durum yarattığına vurgu yaptı.

'YAŞAMSAL HAKLARDAN MAHRUM BIRAKILIYORLAR'

BDP'li Sarıyıldız, şunları kaydetti: “Erken yaştaki evlilikler sosyal, ekonomik, psikolojik etkenlerin yanında asıl önemlisi bu soruna karşı önleyici politika üretemeyen siyasi kurumların ilgisizliğidir. Erken evlilik ya da 'çocuk gelin' sorununun en önemli nedenlerinden biri de erkek egemenlikli toplumsal yapıdır. Bu toplumsal yapı erken yaşta evlilikleri normalleştirmiş ve meşrulaştırmıştır. Çocukların ruhsal ve bedensel dünyalarına yönelik bir saldırı olan erken evlilik birincil düzeyde çocukları etkilemenin yanında, topluma da bir sorun olarak geri dönüş yapmaktadır. Erken evlendirilen kız çocukları bu uygulama sonucunda temel haklarından olan eğitim ve sağlık olmak üzere, yaşamsal hakların bir çoğundan da mahrum bırakılıyor."


'HER 3 KADINDAN BİRİ ÇOCUK EVLİLİĞİ YAPIYOR'

Sarıyıldız, Türkiye’de araştırmacıların yaptıkları tespitlere göre, kesin rakamlara ulaşmak mümkün olmasa da her üç kadından birinin çocuk evliliği yaptığını gösterdiğine değindi. TÜİK verilerine de dikkati çeken Sarıyıldız, bu verilerde ise 'çocuk gelin' sayısının 181 bini aştığını bildirdi. Sarıyıldız, çocuk yaşta yaptırılan evliliklerin, çocuğun cinsel istismarı kapsamında değerlendirilerek, azmettirenler olarak ailelerin ve failler olarak eşlerinin mutlaka yasal yaptırımlara tabi tutulması gerektiğini vurguladı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (DİKSUM) konu hakkında yaptığı araştırmayı hatırlatan Sarıyıldız, araştırma önergesinde şu verileri paylaştı:

"Araştırmaya katılan kadınların ilk evlilik yaşlarına bakıldığında kadınların yarısından fazlası 15 yaşını tamamlamadan evlendirilmişlerdir. DİKASUM'un araştırmasına göre, sığınma evine yerleştirilen kadınların üçte biri 18 yaşından önce evlendirilmiş ve yüzde 20'si 18 yaşından önce doğum yapmış. Araştırmada çocuk gelinlerin evlenme şekillerine bakıldığında %72’sinin evlendirilirken ‘rızası’ olmadan evlendirildiği görülmüştür. Çocuk gelinlerin %30’undan fazlası eşini daha önce hiç görmeden gelin olmaktadır. Yaklaşık her üç kadından biri intiharı düşündüğünü ya da gerçekleştirmek için girişimde bulunduğunu ifade etmektedir."