11 Ağustos 2012 Cumartesi

"CHAT"LEŞMENİN ANLATTIKLARI

FAYSAL SARIYILDIZ

İnternet kafelerin sayısının sadece Türkiye'de bugün 12 binlere çıkacağı, sanırım 10 yıl önce Londra'nın merkezinde dünyanın ilk İnternet kafesini açmayı fikir eden Polonyalı psikoloji öğrencisi Eva Pascoeo'nun aklının ucundan bile geçmezdi. Yaygınlaşmada sınır tanımayan internet kafeler, metropollerin en lüks semtlerinden varoşlara, oradan Anadolu'nun en ücra kasabalarına kadar geniş yelpazeli bir sosyal zemin edindi. İnternet ortamında karşılıklı (yazılı, sesli, görüntülü) sohbet esasına dayanan chat'leşme bir çırpıda uğraş sıralamasında en ön sıralara yerleşti. Okey, bilardo, spor salonları, yerlerini internet kafelere terk etti. Sosyal aktivitelerin tümü tek bir uğraşa indirgendi; chat'leşme... Peki bir tür sanal ilişki olan chat'leşmeyi bu denli cazip kılan neden ne olabilir? Gerçek yaşamdaki geleneksel arkadaşlık ilişkilerinin yerine net arkadaşlığının dayanılmaz cazibesi, birçok akademisyenin belirttiği gibi sadece insanlardaki yeniyi keşfetme dürtüsü, gerçek yaşamdan alınamayan fantastik hava, karşı karşıya olmamanın gizemi ya da farklı kültürlerle tanışma-tartışma arzusu ile açıklanabilir mi!

Çağımızın en önemli buluşlarından olan internetin insan yaşamına getirdiği kolaylıklar ve faydalar saymakla bitmez. Ama beni bu yazıyı yazmaya iten nedenlerin ehemmiyeti bunları belirtmeye gerek bırakmıyor. İnternette iletişim, sanıldığı gibi boş zamanı değerlendirmek için yapılmıyor ve ayrıca belli bir sosyal kategori, tahsil ya da sınıfa mensup insanların ilgi gösterdiği bir uğraş olmaktan çıktı. 'Saygın' bir üniversitemizde yapılan ankette öğrencilerin yarısına yakınının boş vakitlerinin çoğunu bilgisayar başında chat'leşerek geçirdiğini ifade etmesi ya da üniversite mezunu işsiz bir gencin tek sığınağının kıtalarca mesafedeki bir kadının şefkatli sanal kolları olmasını nasıl yorumlamak gerekir?

İnternette kahramanlık kolay
Meseleyi abarttığım sanılabilir ama kanaatimce ciddi bir toplumsal aşınmaya işaret eden yukarıdaki soru(n)lara gerçekçi bir yanıt verebilmek için insanların dışlarındaki 'şey'lere tepkisini toplumsallaşma ve kültürlenme sürecinde dayatılan 'ahlâki' kurallar ve sistemin kendi sürekliliğini sağlama eksenli kaygıların belirlediğini gözden kaçırmamak gerekir.
Gelişmiş toplumlarda en büyük yatırım insanların ruhsal, kişisel ve kültürel gelişimini sağlamak için yapılırken, bölünme, yıkılma korkusu ile paranoyakça yaşayan ülkelerde ise devlet erki sürekli bir tehdit unsuru olarak hissettirilmeye çalışılır; bu mentalitenin gereği olarak özgür düşüncenin ve bireysel gelişimin önü kesilir, insanların toplumsal konulara ilgi duyması çeşitli araçlarla engellenir, bu anlayışın gereği olarak devlet elindeki bütün imkanları sistematik bir propaganda faaliyetine dönüştürür. Eğitim kurumlarının müfredatı, yasaların içeriği, bu düşünce ekseninde, çarpıtmalarla dolar. Üniversiteler bilimin üretildiği değil bilime yabancılaşmanın yaşandığı mekânlar haline gelir.
Bu sistem anlayışının sonucu olarak bilimsel düşünmekten uzak, ruhsuz, gelecek beklentisi olmayan, toplumsal sorunlara duyarsız, fikir yürütmekten ve en basit bireysel sorununu dahi çözümlemekten aciz, hazırcı, dogmalar ile güdülen, itaatkâr insan yığınları oluşur. Sanal ortamdaki ilişkiler, söz konusu bireyler için bulunmaz bir tatmin fırsatı oluşturur. Gerçek yaşamda güçsüz ve aciz olan kişi internet üzerinde şövalye kesilir, duyguları okşanır, en harbi, en fazla bilen, en cesaretli o olur. Baskılamış olduğu duyguların önünü açar, karşılıklı olması halinde karşıdaki insanın, mahremiyet sınırlarını ihlal etmesine göz yumar, istediğini sakınmadan konuşur. Gerçek yaşamın acı yüzüyle arasına kalınca bir duvar örer, aidiyet ve muktedirliğe ait yapay sahte duygu ile geçici rahatlamalar yaşar.

Bir ülkenin gelişmişlik düzeyini anlamak için, bana göre zahmete girmeye gerek yok. Enflasyon, ithalat-ihracat, gayri safi milli hasıla rakamlarını bir tarafa bırakın; herhangi bir internet kafeye girin orada işlenen konular size çok şey anlatır.


(13 ŞUBAT 2005-RADİKAL İKİ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder