Yorum:
"DEMOKRASİ" Mİ DEDİNİZ?
" Ben, tarihe ve tarih içinde halka hesap vermemekten korkarım. Bugün birileri, yüce parlamentonun da katkısıyla beni ya
da arkadaşlarımı yargılayabilirler, fikir ve düşüncelerimi, düşünceleriyle
mahkûm edemedikleri için ellerime kelepçe vurulmasına da onay verebilirler. Ama
beynimi, demokrasiye olan sevdamı, insanlara olan tutkumu mahkûm
edemeyeceklerdir. İnanıyorum ki, bugün dokunulmazlığımın kaldırılmasını isteyen
çevreler, tarihe ve halka hesap veremeyeceklerdir. Asıl korkması gereken onlardır. Onlar mahkûm olduklarında, zaten biz
kamuoyunun vicdanlarında aklanmış olacağız" .
" 2 Mart 1994 tarihinde
aksakallı bilge merhum Orhan Doğan'ın dokunulmazlık dosyası gündemi ile Meclis'te yaptığı bu son konuşmasının üzerinden 18 yıl
geçti. Ama simdi aynı siyasal gelenekten gelen BDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için
mevcut iktidar ve paydaşları tarafından aynı yöntem denenmek isteniyor. Legal Kürt siyasal hareketinin tarih
sahnesine çıktığı 1990'lı yılların başından itibaren bütün hükümetler parti
kapatma, faili meçhuller, gözaltı ve tutuklama politikaları ile Kürt
muhalefetini ya yok etmek ya da evcilleştirmek istedi. Meclis çatısı altında siyaset yürüten Kürt vekillere karşı
dokunulmazlığın kaldırılması tehdidini Demokles'in Kılıcı gibi sürekli elinde
tutan egemen zihniyet, bu antidemokratik uygulamayı fetişleştirdiği "milli
irade"ye dayanarak hayata geçirdi.
Kuvvetler ayrılığı yalanı
DEP'li
vekillerin Meclis kapısı önünde yaka paça gözaltına
alınmasından önce TSK mensuplarının gazete sayfalarına yansıyan "Biz
söylemiyoruz, halk söylüyor. Meclis artık yüce değil. Çünkü Meclis'te
PKK'lılar var. Meclis önce kendi içindeki PKK'lılan
temizlemek zorunda. Medis'in yüceliğini PKK'lılar gölgeliyor" yorumları
ile 2 Mart Darbesi'ne zemin hazırlandı. "Demirel: Ordu DEP'ten
rahatsız", "Çüler'in DEP Harekâtı", "Başbakan yönetime emir
verdi. DEP'lilerin dokunulmazlığı kaldırılıyor" şeklindeki manşetler ile
legal Kürt siyasal hareketinin tasfiyesi için ulusal koronun şefliğini yapan
dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in verdiği
start ile Kürt illerinde yıkım süreci başlatıldı. Devreye sokulan savaş
konsepti binlerce insanın faili meçhule kurban gitmesine, Kürt illerindeki
kırsal bölgelerin insansızlaştırılması ile başlayan göç harekâtı neticesinde
milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi.
Bu acı tecrübe ortada iken AKP hükümetinin BDP'li vekillerin dokunulmazlığını kaldırma girişiminin yeniden büyük felaketlere yol açacağı gün gibi ortada. Mevcut iktidar kendinden önceki iktidarların giriştiği tehlikeli bir oyunu oynuyor. BDP Blok vekillerinin Şemdinli'de gerillalar ile kucaklaşmasını kara bir propagandaya dönüştürerek, siyasi linç harekatının öncülüğünü yapan Başbakan Erdoğan'ın, Tansu Çiller'i bile geride bırakarak, dokunulmazlığın kaldırılması için açıkça yargıya talimat vermesi, Türkiye'deki kuvvetler ayrılığı ilkesinin büyük bir yalandan ibaret olduğunu ortaya koydu. 18 yıl önceki siyasal darbeni] arifesinde gazete sütunlarında Kürt vekilleri hedef gösteren yazı ve manşetlerin ve siyasilerin kullandığı üslubun bugün ile aynılığı, Kürt sorununun çözümünde kat edilen mesafeyi söze gerek bırakmayacak şekilde göz önüne seriyor. AKP sözcülerinin "kucaklaşmaya" ilişkin milletin kendilerinden istediği sonucu sağlayacak düzenlemeleri yapacaklarını ifade ederken kendi iktidarını güçlendirmek için başvurduğu "milli irade" nosyonuna sarılmasını ibretle izliyoruz. "Milli irade"nin üstünlüğünden gem vuran AKP hükümetine 9 TBMM üyesinin cezaevinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kendi menfaatleri uğruna "milli irade" olgusunu piyasaya süren AKP hükümetinin bu yaklaşımı, Kürt halkını, bu millet tanımı içerisinde görmediğinin açık bir ispatı. Hükümet yetkilileri bu kadar millet düşkünü ise sorsunlar bakalım hangi Kürt, BDP'lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyor.
Bu acı tecrübe ortada iken AKP hükümetinin BDP'li vekillerin dokunulmazlığını kaldırma girişiminin yeniden büyük felaketlere yol açacağı gün gibi ortada. Mevcut iktidar kendinden önceki iktidarların giriştiği tehlikeli bir oyunu oynuyor. BDP Blok vekillerinin Şemdinli'de gerillalar ile kucaklaşmasını kara bir propagandaya dönüştürerek, siyasi linç harekatının öncülüğünü yapan Başbakan Erdoğan'ın, Tansu Çiller'i bile geride bırakarak, dokunulmazlığın kaldırılması için açıkça yargıya talimat vermesi, Türkiye'deki kuvvetler ayrılığı ilkesinin büyük bir yalandan ibaret olduğunu ortaya koydu. 18 yıl önceki siyasal darbeni] arifesinde gazete sütunlarında Kürt vekilleri hedef gösteren yazı ve manşetlerin ve siyasilerin kullandığı üslubun bugün ile aynılığı, Kürt sorununun çözümünde kat edilen mesafeyi söze gerek bırakmayacak şekilde göz önüne seriyor. AKP sözcülerinin "kucaklaşmaya" ilişkin milletin kendilerinden istediği sonucu sağlayacak düzenlemeleri yapacaklarını ifade ederken kendi iktidarını güçlendirmek için başvurduğu "milli irade" nosyonuna sarılmasını ibretle izliyoruz. "Milli irade"nin üstünlüğünden gem vuran AKP hükümetine 9 TBMM üyesinin cezaevinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kendi menfaatleri uğruna "milli irade" olgusunu piyasaya süren AKP hükümetinin bu yaklaşımı, Kürt halkını, bu millet tanımı içerisinde görmediğinin açık bir ispatı. Hükümet yetkilileri bu kadar millet düşkünü ise sorsunlar bakalım hangi Kürt, BDP'lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyor.
Halk iradesinin gaspı
Otoriter
devlet anlayışını "restore" eden AKP hükümetinin "değişim"
ile ambalajlanmış istibdatı karşısında toplumsal muhalefetin soluğu olan BDP-Blok
vekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasının, siyaseti tasfiye girişimi
olduğu aşikar. Ancak bu tespit tek başına yetersiz. Çünkü Kürt siyasal
hareketinin tasfiye girişiminin startı, AKP hükümeti tarafından 14 Nisan 2009'da
başlayan "KCK" operasyonlarıyla verilmişti. Yapılan bu hukuk dışı
operasyonlar sonucu, BDP'nin 6 milletvekili, 32 belediye başkanı, yüzlerce il
genel ve belediye meclis üyesi, binlerce il ve ilçe örgütü
yöneticisi cezaevinde. 36 gazeteci ile 33 avukatın aynı gün içinde gözaltına
alınıp tutuklanmasıyla Türkiye, dünyadaki en geri demokrasiye sahip ülkelerde
bile görülmeyen bir uygulamaya imza attı. Halk iradesinin gasp edildiği,
basının susturulduğu, savunma hakkının engellendiği, binlerce muhalifin cezaevinde
olduğu Türkiye'de, Başbakan "yargıya talimat verdim, gereğini
yapacaklar" deme pervasızlığında bulunacak kadar ileri gitmişse,
demokrasi, sivil vesayetin parlak kunduraları altında çoktan ezilmiş demektir. Türk ve Kürt halkları arasında
duygusal kopuşun giderek derinleştiği bir atmosferdeBDP'li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasının,
ateşe benzin dökmekten farksız olacağını herkes anlamalı. Türkiye'deki
entelektüeller, medya, sanatçılar, düşünürler, akademisyenler ve siyasetçiler
bu kritik süreçte bir vicdan sınavından geçiyor. BDP'yi
kriminalize ederek, Meclis dışına itmeye çalışan otoriter
zihniyete karşı, bütün kesimlerin BDP'ye sahip çıkması elzem. Böylesi bir dayanışma, toplumsal
barışın sağlanmasında önemli bir role sahip olacağı gibi, demokratik
muhalefetin ortak bir cephede buluşmasına da büyük katkı sağlayacaktır.
* BDP Şırnak
milletvekili, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder