28 Eylül 2012 Cuma


 
Tutuklu vekil Sarıyıldız Güçlükonak Katliamı’nın araştırılmasını talep etti

Tutuklu  Şırnak Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız’ın talebi üzerine Güçlükonak'ta, 1993 yılında askerler ve köy korucuları tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürülerek, Yağızoymak Taburu yakınlarına gömülen Sait Şen, Beşir Baskak ve Abdullah Güler için Meclis araştırması istendi.

Tutuklu Şırnak Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız’ın talebi üzerine Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken tarafından Şırnak'ın Güçlükonak (Basa) İlçesi'ne bağlı Yağızoymak (Zivinga Hecîelî) Köyü'nde 1993 yılında asker ve korucularca gözaltına alınarak bir uçurumdan atıldıktan sonra üzerlerine bomba atılan 3 kişi ile ilgili yapılan kazılarda çıkarılan kemiklerin, öldürülenlerin yakınlarına teslim edilmesinin ardından olay hakkında Meclis Araştırması istendi.  TBMM Başkanlığı’na sunulan araştırmanın gerekçe kısmında, Kürt sorunun geçtiğimiz son yüzyılın ve günümüzün en büyük sorunlarından biri olmaya devam ettiği belirtilerek” .Bu sorunu demokratik ve barışçıl yollar ile çözmek yerine savaşı ve güvenlikçi konsepti tercih eden iktidarların politikalar neticesinde Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölge illeri başta olmak üzere Türkiye genelinde savaş bütün yakıcılığı ile insanları etkiledi. Sorunu askeri yöntemlerle çözmeye çalışan hükümetlerin uyguladığı bu politikaların en ağır bedelini ise Kürt halkı ödedi. Özellikle Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde bir “güvenlik” önlemi olarak uygulamaya geçirilen OHAL döneminde binlerce yurttaş faili meçhul cinayetlere kurban gitmiştir. Kürtler üzerinde on yıllardır uygulanan inkarcı ve asimilasyonist politikalar, binlerce insanın ölmesine, bir çok köyün boşaltılmasına, binlerce insanın yaşadığı coğrafyadan kopartılarak göç ettirilmesine neden olmakla beraber bu politikalar günümüzde de halen devam etmektedir” denildi.

‘Topyekûn savaş döneminde 17 bin 500 faili meçhul cinayet yaşandı’

1990’lı yılların bu politikaların en şiddetli hissedildiği dönem olduğuna vurgu yapılan gerekçenin devamı ise şöyle: “ Bu dönemde insanlar köylerinden, evleri, işyerilerinden alınıyor, sokaklarda yakalanıp kaçırılıyor, kimilerinden bir daha haber alınamıyor, bazılarının ise cansız bedenleri yol kenarlarında bulunuyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş de, dağlarda da yoğun çatışmaların olduğu bu sürece “topyekûn savaş” diyordu. İşte bu topyekun savaş döneminde 17 bin 500 faili meçhul cinayet yaşanmıştır. Bununla birlikte hak ve adalet arayışları halen devam eden binlerce aile yitirdikleri yakınlarının değil faillerinin bulunması başına gidecek bir mezar taşına bile sahip değildir. Bu mağduriyetin sorumluları biran önce yargı önüne çıkartılması ve cezalandırılması bir nebze de olsa yaşana bu acıları hafifletecektir”

Güçlükonak’ta yaşanan bu insanlık dışı katliamın ardından hiç kimse hakkında bir soruşturma yürütülmediğine dikkat çekilen araştırma önergesinde,  bu anlamıyla korucu ve askerler tarafından öldürülen üç köylünün faillerinin bulunması ve bölgede geçmiş dönemde yaşanan faili meçhul cinayetlerin Meclis tarafından araştırılması talep edildi.
 

24 Eylül 2012 Pazartesi


Sarıyıldız: Ülke kan gölüne dönmüş durumda, kaygılıyız!

DİYARBAKIR (DİHA) - Şırnak'ta "KCK" adı altında 41'i tutuklu 55 Kürt siyasetçi hakkında açılan davanın duruşmasında konuşan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, cezaevlerinde başlatılan süresiz ve dönüşümsüz açlık grevlerini hatırlatarak, "Ülke kan gölüne dönmüş durumda. Savaş giderek kızışmakta. Kaygılıyız. Sayın Öcalan'ın cezaevi, güvenlik ve sağlık koşulları düzeltilmeli, anadilde savunma hakkı tanınmalıdır" dedi.

Şırnak'ta "KCK" adı altında yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınıp haklarında dava açılan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın da aralarında bulunduğu 41'i tutuklu 55 Kürt siyasetçinin yargılandığı davanın duruşmasına Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Diyarbakır Adliyesi çevresi ve içinde yoğun polisiye önlemler alınırken, adliyeye girmek isteyen yurttaşlar 3 arama noktasında didik didik arandı. Tutuklu sanıklardan 10'u raporlu oldukları gerekçesi ile duruşmaya katılmaz iken, aralarında Sarıyıldız'ın da bulunduğu 31 sanık ile sanık müdafileri duruşmada hazır bulundu. Heyet değişikliği nedeniyle eski zabıtların okunduğu duruşmada yeni yasa kapsamında bazı tutuklu sanıklar için yapılan tahliye talebinin tamamının reddedildiği bildirildi.

Sarıyıldız: Sayın Öcalan'ın cezaevi, sağlık ve güvenlik koşulları düzeltilmeli

Esas hakkındaki beyanı için söz verilen iddia makamı, sanıkların CMK 100/3 maddesi gereğince tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti. Ardından tüm sanıklar adına söz alan tutuklu BDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, cezaevlerinde başlatılan süresiz ve dönüşümsüz açlık grevlerine dikkat çekti. Sarıyıldız, şunları kaydetti: "Onların özetle iki talebi bulunmaktadır. Birincisi Sayın Öcalan'ın cezaevi, güvenlik ve sağlık koşullarının temininin sağlanmasıdır. Sayın Öcalan en son görüşmesinde kendisinin koşullarının düzeltilmesi halinde ülkedeki savaş ortamının bir hafta içerisinde sona erebileceğini belirtmiştir. Bu koşulların kendisine sağlandığı takdirde sorunların çözümü konusunda bir aşama kaydedilecektir. Şu an ülke kan gölüne dönmüş durumda. Giderek savaş kızışmakta… Bizde bu ülkede ciddi kaygılar yaşamaktayız. Bir halkın temel taleplerinin siyasal taleplerinin görülmemesi nedeniyle bu durumu bu hale getirmiştir. Siyasi tutuklulara anadilde savunma hakkı verilmemesi sorunu bu aşamaya getirmiştir. Bu durumun milyonlarca insanın duygusal olarak kopmasına neden olacaktır."

Kürtçe 'düşünülen' dil olmaktan çıkmadı

Ardından iddia makamının esas hakkındaki ara mütalaasına ilişkin söz verilen sanıkların Kürtçe beyanı tutanaklara "Sanıkların Kürtçe olduğunu düşündüğümüz bir dilde konuştuğu görüldü" diye yazıldı. Sanıkların ardından iddia makamının esas hakkındaki mütalaasına ilişkin söz verilen müdafi avukatlardan Mesut Beştaş, dosyada iddia edilen suçlamalara ilişkin gizli tanık, telefon tape ve ortam dinleme kayıtlarının usule aykırı şekilde hazırlandığını bu nedenle kabul etmediklerini yenileyerek esas hakkındaki mütalaaya iştirak etmediklerini söyledi. Dosyada usulde yapılan hata ve yaşanan eksikliklerin ileriki süreçte ilgili merciler tarafından görüleceğine işaret eden Beştaş, diğer yandan 5 Temmuz'da 6352 Sayılı Yasa ile 250 ile görevli mahkemeler yerine kurulan mahkemelerin yargılama faaliyetlerini eleştirdi.

Beştaş: Siyasi davalar toplumsal barışa katkı sunmalıdır

Doğal yargılama ilkesinin ihlal edildiğini CMK 250 ile görevli mahkemelerin halen yargılama yaptığını ve bunun adil yargılamaya zarar verdiğini söyleyen Beştaş, "Yetkisiz ve görevsiz yargılamadan dolayı yargılamayı yapamayacağı, bu mahkemeler açısından sakat bir durum söz konusudur. Yargılama tatmini gerektirir. Kuşkusuz sanığın kendisi tatmin olmayacaktır. Sanığın duyduğu kaygılar objektif bir kanıya sahipse adil bir yargılama söz konusu olamaz" dedi. Mahkeme heyetine "Hükümetle aranızda bir çatışma söz konusu ise çatışabilmelisiniz" diyen Beştaş, şunları kaydetti: "Usul açısından yargıladığınız kişiler DTK ve BDP içerisinde faaliyet gösteren kişilerdir. Bu da davanın siyasi olduğunu gösteriyor. Siyasal olması toplumsal sorunları çözme yolunda, toplumsal barışa katkı sunması için çözüm üretebilmelidir. Şu ana kadar ülkemizde istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasının nedeni huzurunuzda bulunan KCK davasıdır. Tutukluluk dışında bir tedbirin uygulanmasını yasa düzenlemiştir. Bunun dışında hiçbir somut çözüm ortaya koymamasının nedeni hükümet ile mahkemeler arasındaki çatışmalardır" diye kaydetti.

Verilen aranın ardından sanıkların tamamının tutukluluk hallerinin devamına karar veren mahkeme heyeti, duruşmayı 24 Aralık tarihine erteledi.

(mi/avt)

 

17 Eylül 2012 Pazartesi

Demokrasi' mi dediniz?


Yorum:

 
Faysal Sarıyıldız – Radikal 2

"DEMOKRASİ" Mİ DEDİNİZ?





" Ben, tarihe ve tarih içinde halka hesap vermemekten korkarım. Bugün birileri, yüce parlamentonun da katkısıyla beni ya da arkadaşlarımı yargılayabilirler, fikir ve düşüncelerimi, düşünceleriyle mahkûm edemedikleri için ellerime kelepçe vurulmasına da onay verebilirler. Ama beynimi, demokrasiye olan sevdamı, insanlara olan tutkumu mahkûm edemeyeceklerdir. İnanıyorum ki, bugün dokunulmazlığımın kaldırılmasını isteyen çevreler, tarihe ve halka hesap veremeyeceklerdir. Asıl korkması gereken onlardır. Onlar mahkûm olduklarında, zaten biz kamuoyunun vicdanlarında aklanmış olacağız" .
 
 
 " 2 Mart 1994 tarihinde aksakallı bilge merhum Orhan Doğan'ın dokunulmazlık dosyası gündemi ile Meclis'te yaptığı bu son konuşmasının üzerinden 18 yıl geçti. Ama simdi aynı siyasal gelenekten gelen BDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için mevcut iktidar ve paydaşları tarafından aynı yöntem denenmek isteniyor.  Legal Kürt siyasal hareketinin tarih sahnesine çıktığı 1990'lı yılların başından itibaren bütün hükümetler parti kapatma, faili meçhuller, gözaltı ve tutuklama politikaları ile Kürt muhalefetini ya yok etmek ya da evcilleştirmek istedi. Meclis çatısı altında siyaset yürüten Kürt vekillere karşı dokunulmazlığın kaldırılması tehdidini Demokles'in Kılıcı gibi sürekli elinde tutan egemen zihniyet, bu antidemokratik uygulamayı fetişleştirdiği "milli irade"ye dayanarak hayata geçirdi. 

Kuvvetler ayrılığı yalanı

DEP'li vekillerin Meclis kapısı önünde yaka paça gözaltına alınmasından önce TSK mensuplarının gazete sayfalarına yansıyan "Biz söylemiyoruz, halk söylüyor. Meclis artık yüce değil. Çünkü Meclis'te PKK'lılar var. Meclis önce kendi içindeki PKK'lılan temizlemek zorunda. Medis'in yüceliğini PKK'lılar gölgeliyor" yorumları ile 2 Mart Darbesi'ne zemin hazırlandı. "Demirel: Ordu DEP'ten rahatsız", "Çüler'in DEP Harekâtı", "Başbakan yönetime emir verdi. DEP'lilerin dokunulmazlığı kaldırılıyor" şeklindeki manşetler ile legal Kürt siyasal hareketinin tasfiyesi için ulusal koronun şefliğini yapan dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in verdiği start ile Kürt illerinde yıkım süreci başlatıldı. Devreye sokulan savaş konsepti binlerce insanın faili meçhule kurban gitmesine, Kürt illerindeki kırsal bölgelerin insansızlaştırılması ile başlayan göç harekâtı neticesinde milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi. 
Bu acı tecrübe ortada iken AKP hükümetinin BDP'li vekillerin dokunulmazlığını kaldırma girişiminin yeniden büyük felaketlere yol açacağı gün gibi ortada. Mevcut iktidar kendinden önceki iktidarların giriştiği tehlikeli bir oyunu oynuyor. BDP Blok vekillerinin Şemdinli'de gerillalar ile kucaklaşmasını kara bir propagandaya dönüştürerek, siyasi linç harekatının öncülüğünü yapan Başbakan Erdoğan'ın, Tansu Çiller'i bile geride bırakarak, dokunulmazlığın kaldırılması için açıkça yargıya talimat vermesi, Türkiye'deki kuvvetler ayrılığı ilkesinin büyük bir yalandan ibaret olduğunu ortaya koydu. 18 yıl önceki siyasal darbeni] arifesinde gazete sütunlarında Kürt vekilleri hedef gösteren yazı ve manşetlerin ve siyasilerin kullandığı üslubun bugün ile aynılığı, Kürt sorununun çözümünde kat edilen mesafeyi söze gerek bırakmayacak şekilde göz önüne seriyor. AKP sözcülerinin "kucaklaşmaya" ilişkin milletin kendilerinden istediği sonucu sağlayacak düzenlemeleri yapacaklarını ifade ederken kendi iktidarını güçlendirmek için başvurduğu "milli irade" nosyonuna sarılmasını ibretle izliyoruz. "Milli irade"nin üstünlüğünden gem vuran AKP hükümetine 9 TBMM üyesinin cezaevinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Kendi menfaatleri uğruna "milli irade" olgusunu piyasaya süren AKP hükümetinin bu yaklaşımı, Kürt halkını, bu millet tanımı içerisinde görmediğinin açık bir ispatı. 
Hükümet yetkilileri bu kadar millet düşkünü ise sorsunlar bakalım hangi Kürt, BDP'lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyor. 


Halk iradesinin gaspı

Otoriter devlet anlayışını "restore" eden AKP hükümetinin "değişim" ile ambalajlanmış istibdatı karşısında toplumsal muhalefetin soluğu olan BDP-Blok vekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasının, siyaseti tasfiye girişimi olduğu aşikar. Ancak bu tespit tek başına yetersiz. Çünkü Kürt siyasal hareketinin tasfiye girişiminin startı, AKP hükümeti tarafından 14 Nisan 2009'da başlayan "KCK" operasyonlarıyla verilmişti. Yapılan bu hukuk dışı operasyonlar sonucu, BDP'nin 6 milletvekili, 32 belediye başkanı, yüzlerce il genel ve belediye meclis üyesi, binlerce il ve ilçe örgütü yöneticisi cezaevinde. 36 gazeteci ile 33 avukatın aynı gün içinde gözaltına alınıp tutuklanmasıyla Türkiye, dünyadaki en geri demokrasiye sahip ülkelerde bile görülmeyen bir uygulamaya imza attı. Halk iradesinin gasp edildiği, basının susturulduğu, savunma hakkının engellendiği, binlerce muhalifin cezaevinde olduğu Türkiye'de, Başbakan "yargıya talimat verdim, gereğini yapacaklar" deme pervasızlığında bulunacak kadar ileri gitmişse, demokrasi, sivil vesayetin parlak kunduraları altında çoktan ezilmiş demektir.  Türk ve Kürt halkları arasında duygusal kopuşun giderek derinleştiği bir atmosferdeBDP'li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasının, ateşe benzin dökmekten farksız olacağını herkes anlamalı. Türkiye'deki entelektüeller, medya, sanatçılar, düşünürler, akademisyenler ve siyasetçiler bu kritik süreçte bir vicdan sınavından geçiyor. BDP'yi kriminalize ederek, Meclis dışına itmeye çalışan otoriter zihniyete karşı, bütün kesimlerin BDP'ye sahip çıkması elzem.  Böylesi bir dayanışma, toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir role sahip olacağı gibi, demokratik muhalefetin ortak bir cephede buluşmasına da büyük katkı sağlayacaktır. 
* BDP Şırnak milletvekili, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi